Translate

18 Eylül 2010 Cumartesi

Küstah Amerika

Gürkan BİÇEN
“Fahrenheit 9/11” filmiyle Cannes Film Festivali’nde aldığı “Altın Palmiye” ödülü ile adından sıkça söz ettiren Michael Moore “If the 'Mosque' Isn't Built, This Is No Longer America” (Cami inşa edilmeyecekse bu artık Amerika değildir) başlıklı yazısıyla 11 Eylül 2001’de yıkılan Dünya Ticaret Merkezi’nin yakınında inşa edilmesi planlanan cami inşaatına ilişkin tartışmaya katılıyor ve “Ben caminin iki blok öteye değil, ‘Ground Zero’ya inşa edilmesini istiyorum” diyordu. Moore’un Amerika’yı bir özgürlükler ülkesi olarak görme isteğini anlayabilsek de, söz konusu cami inşaatı ile Amerikan sisteminin dünya halklarına ve Müslüman Dünya’ya yönelik kara propagandasını göz ardı etmemiz mümkün değil. İkiz Kuleler’in yakınında inşa edilecek bir cami ile Amerika’nın, “Onlar bizi öldürse de biz onların haklarını tanıyoruz” demek istediği çok açık. Müslüman Dünya artık bir “oh” çekebilir!

Başrolünü Sylvester Stallone’nin oynadığı “Rocky”, “Amerikan rüyası”nın işlendiği, sıradan ancak ısrarcı bir Amerikalının önünün her zaman açık olduğunu ve hatta “Özgür Dünya” adına “Sovyet Emperyalizmi”ni yere serebileceğini anlatan, alanında klasik olmuş bir filmler dizisi. “Rambo” ise Stallone’nin adalet için savaşmaya her daim hazır bir eski Amerikan askerini canlandırdığı ve son bölümü ile Afganistan’ı “Sovyet Emperyalizmi”nin işgalinden kurtardığı bir başka film. Rambo, Afganistan’ı kurtardıktan sonra, filmin son sahnesinde, yeniden görüşme dilekleri için “İnşallah” der. Biz, 11 Eylül’ün akabinde, kendisinin olmasa da, sayıları on binleri bulan takım arkadaşlarının Afganistan’a bir kez daha ve fakat eski günleri yad etmek için değil, Afgan halkını katletmek için geldiklerini biliyoruz. Hollywood ise dünün “Mücahid”lerini “terörist”lere ve köylüleri “El Kaide” militanlarına çevirmekle görevlendirilmiş halde. Olağanüstü medya gücüyle Amerika, Müslüman zihni ve kalbi de şekillendirmeyi başarabiliyor. Sovyet Emperyalizmini lanetleyenler Amerika karşısında sessizliği tercih ediyor. Amerika’nın arka / sahip çıktığı her şey bir dokunulmazlık zırhına bürünüyor. Müslüman Dünya, kabahatli bir çocuk gibi başını öne eğmiş, Afgan halkının terbiye sürecinin bitmesini bekliyor. Zira Afgan halkı “Amerikan rüyası”na saldıranları himaye etmekle suçlanıyor.

Amerikan Rüyası’na saldırmasa da Irak, “önleyici savaş” konseptine binaen peşinen suçlu kabul edilip terbiye sürecine alınıyor. Afganistan’ın tedip sürecine katkı sağlayan Pakistan da şimdilerde Amerikan gerçeği ile yüzleşiyor. İkiz Kuleler’de hayatını kaybeden 3 bin küsur kişiye karşılık Amerika bir milyondan fazla insanı katlettikten sonra Müslümanları affediyor ve bize bir cami hediye etmeyi vaad ediyor. Kuran-ı Kerim yakarak Müslümanların kutsallarına hakaret etmenin fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında sayıldığı ama siyonistlerin Filistin’de yaptıklarının “soykırım” olarak tanımlanmasının yasaklandığı bir ülkede inşa edilecek bir caminin Amerika’nın kuklalarından başkasını memnun etmeyeceğini zira salim vicdana sahip Müslümanların hala Mescidi Dırar ile Kuba Mescidi arasındaki farkı tefrik edebildiğini biliyoruz.

Hollywood bambaşka bir tablo çizse, Micheal Moore öyle olduğunu düşünse de, biz aynı kanaatte değiliz. Malcom X gibi biz de Amerikan rüyası değil Amerikan kabusu görüyoruz. Katledilen insanlarımız, harap edilen ülkelerimiz, talan edilen kaynaklarımız… Hepsi tüm sıcaklığı ile gözümüzün önünde dururken bizden “özgürlükler ülkesi” yalanına inanmamızı nasıl beklersiniz?
Küstah Amerika! Senden cami inşa etmeni istemiyoruz. Kutsallarımıza saldırma, insanlarımızı katletme, ülkelerimizden çık, bu bize yeter.