Gürkan BİÇEN
Yarı şaka yarı ciddi bir söylencede “Amerika’da neden darbe olmaz ?” sorusuna “Çünkü orada darbeyi planlayacak bir Amerikan elçiliği yoktur” cevabı verilir. Çok dillendirilmese de, Amerika bu tür vazifeleri İngiltere’den devralmıştır. Yüz yıl evvelki bir İngiliz elçisinin duruşunu bugün bir Amerikan elçisi sürdürmektedir. İngiliz arşivlerini ucundan da olsa bilenler bugün ortalığa saçılan belgelerin üslubuna ve içeriğine şaşırmayacaklardır. Şu var ki, yüz yıl evvel İngiltere kendisini dengeleyebilecek güçlerin varlığının bilincindeyken bugün Amerika kör bir gurur içindedir.
İran İslam İnkılâbı’nın dünya halklarına bir hizmeti de Amerikan elçiliklerinin gerçek mahiyetlerini hiçbir münakaşaya mahal bırakmaksızın gün yüzüne çıkarmış olmasıdır. İnkılâbın akabinde İran içinde başlayan suikastlar zinciri İnkılâbın birçok evladını daha yolun başındayken alıp götürmüştü. İslam İnkılâbı’nın muhaliflerini teknik, lojistik ve enformasyon açıdan destekleyen gücün Amerika ve Amerikan hükümeti adına bu işi İran’da organize edenin de Amerikan Elçiliği olduğu açıktı. İranlı öğrenciler 4 Kasım 1979’da başlattıkları bir eylem ile Amerikan Elçiliğini kontrol altına almış ve bu binada var olan teknik tertibatın mahiyeti ile kullanılış şeklini tüm dünyaya ilan etmişlerdi. Birçok ülkenin sahip olabilmek için en az yirmi yıl daha bekleyecekleri cihazlar Amerikan çıkarlarını yerel halkın aleyhine korumakta kullanılmak üzere bu binaya yerleştirilmişti.
Bahçede yer alan uydu alıcı / vericileri iletişimin temel unsurlarındandı. İçeride, konsolosluk hizmetleri verilen binanın ikinci katında, Tahran’daki ve civar bölgelerdeki telefon görüşmelerini dinlemek için kurulmuş cihazlar mevcuttu. Buradan elde edilen bilgiler yan yana hazırlanmış iki odada işleniyordu. Bunlar, dışarısıyla bağlantısı tamamen kesilmiş, şifrelerini ancak içine girecek kişinin bildiği ve çelik kapının girişinde zemine yerleştirilmiş tartı sistemi ile yetkilinin ağırlığına ayarlanmış kilit sistemlerine sahip odalardı. Odalardan birisinde belgeleri hazırlayan kişi yer alıyor ve diğerinde ise belgeyi vereni görmeyen, görevi belgeyi şifrelemek olan kişi bulunuyordu. Hiçbir bilgi şifrelenmeksizin gönderilmiyor, böylelikle, Amerikan Elçiliği içinde bile sızma riskinin en alt düzeye düşürülmesi amaçlanıyordu.
Bu odalardan birisinde İran içinde ve diğer ülkelerde yasadışı operasyonlara katılacak olan ajanlar için sahte pasaportlar ve ilgili ülkeye ait belgeler hazırlanıyordu. Bu belgeler sayesinde Amerikan casusları birçok ülkede ellerini kollarını sallayarak gezebiliyorlardı.
Binada birkaç tipte kâğıt imha makinesi de vardı. Bunlar, işleri biten belgelerin imhasında yahut acil bir durumda bütün belgelerin imhası amacıyla kullanılıyordu. Amerikan Elçiliğinin kontrol altına alınması sırasında binlerce belge bu makinelerle imha edilmişti. Buna rağmen İranlı öğrenciler aylarca çalışarak bu belgeleri bir araya getirmeyi başarmış ve bu belge içeriklerinden seksen kadar kitap basılmıştı.
Elçilik binasının içinde yer alan en dikkat çekici mekân ise “Cam Oda” idi. İçinde yer alanları görmeyi sağlayan ancak konuşulanları duyma imkânı olmayacak şekilde yalıtılmış bulunan bu odaya ancak üç kişi girebiliyordu: Amerikan Elçisi, CIA Bölge Şefi ve Şahın İstihbarat Servisi Başkanı. Bu oda son derece gizli görüşmeler için hazırlanmıştı. İran’ın yaşadığı birçok acı olayın planlarının bu odadaki konuşmalarla şekillendirildiği ve nihai kararların bu odada alındığı açıktı.
Amerikalı personelin profesyonelliği de dikkat çekiciydi. Öğrencilerin elçiliği kontrol altında tuttuğu dönemde buraya gelen Hamanei ile elçinin konuşması tercümana ihtiyaç olmaksızın gerçekleşiyor ve elçi Hamanei’ye akıcı bir Farsça ile hitap ediyordu. Amerikalılar çıkarlarını korumak için gerekenleri de yerine getiriyorlardı. Bugün bile, bulundukları ülkelerin resmi dillerini dahi konuşamayan birçok İranlı ve Türk diplomatın ve görevlinin varlığını bilenler için bu durum ders çıkarılması gereken bir hususu işaret etmektedir.
İranlı öğrenciler Amerikan Elçiliğini 444 gün boyunca kontrol altında tuttuktan sonra Amerikalı personel 20 Ocak 1981’de İran’dan çıkarıldı. Bu süreçte halklar Amerikan elçiliklerinin salt konsolosluk hizmetleri sağlamak için kullanılmadığını görmüş oldular ve dünyanın birçok yerinde olduğu gibi İstanbul’da da İranlı öğrencilere destek gösterileri yaptılar.
Amerika’nın İran içindeki operasyonları bundan sonra da bitmedi. Petrolü millileştiren ve bu sebeple bir CIA darbesi ile devrilen Musaddık’ın ölüm yıldönümünde yapılan anma töreninde, 5 Mart 1981’de, bir konuşma yapan Hamanei, 1973 yılında CIA destekli bir darbeyle devrilen Şili’nin Marksist lideri Allande’yi de hatırlatarak, “Allande’nin tersine bizler, CIA’nin ortadan kaldırabileceği liberaller değiliz” diyordu. Ittılaat Gazetesi’nin 6 Mart 1981 tarihli nüshasında yayımlanan bu konuşmanın temelinde, şüphesiz, İmam Humeyni’nin Amerikan elçiliğinin kontrol altında tutulması sırasında Amerika’nın tepkisinden çekinenlere söylediği, “Amerika hiçbir halt edemez” sözü yer alıyordu. Amerika’nın İran üzerindeki emellerine ulaşmak için yönlendirdiği terör eylemleri 27 Haziran 1981’de Hamanei’yi, bir gün sonra da Cumhur-i İslami Partisinin merkez binasını hedef alıyordu. Bombalarla çökertilen binada bulunan Ayetullah Beheşti ve 72 arkadaşı şehit oluyorlardı.
İranlı Müslümanlar Amerikan Elçiliği binasının duvarlarını hak – batıl savaşını simgeleyen resimlerle donatmış ve burada bir zafer kazanmış olsalar da, Amerika’nın genelde Müslüman coğrafyaya ve özelde İran’a yönelik planları halen son bulmuş değildir ve Amerika tüm bölgeyi kontrol altına alabilmek için her türlü oyunu sergilemeye hazır haldedir. Bir anda yazılı, görsel ve elektronik medyayı kaplayan Wikileaks de bunlardan birisidir. Binlerce isim altında çalışan enformasyon ağının aslında bir tekel olduğunun ve Müslüman Dünyanın enformasyon ağının Batı’nın enformasyon ağını etkisiz hale getirme açısından halen çok ama çok yetersiz bir vaziyette bulunduğunun bilincinde olanlar açısından sahnelenen ancak, konuşuldukça Amerika’nın faydalandığı bir Ali Cengiz oyunudur. Öyleyse, biz, dikkatimizi onların yaydığı fesadı konuşmaya / yaygınlaştırmaya değil kendi vazifelerimizi ifaya teksif etmeliyiz.
Yarı şaka yarı ciddi bir söylencede “Amerika’da neden darbe olmaz ?” sorusuna “Çünkü orada darbeyi planlayacak bir Amerikan elçiliği yoktur” cevabı verilir. Çok dillendirilmese de, Amerika bu tür vazifeleri İngiltere’den devralmıştır. Yüz yıl evvelki bir İngiliz elçisinin duruşunu bugün bir Amerikan elçisi sürdürmektedir. İngiliz arşivlerini ucundan da olsa bilenler bugün ortalığa saçılan belgelerin üslubuna ve içeriğine şaşırmayacaklardır. Şu var ki, yüz yıl evvel İngiltere kendisini dengeleyebilecek güçlerin varlığının bilincindeyken bugün Amerika kör bir gurur içindedir.
İran İslam İnkılâbı’nın dünya halklarına bir hizmeti de Amerikan elçiliklerinin gerçek mahiyetlerini hiçbir münakaşaya mahal bırakmaksızın gün yüzüne çıkarmış olmasıdır. İnkılâbın akabinde İran içinde başlayan suikastlar zinciri İnkılâbın birçok evladını daha yolun başındayken alıp götürmüştü. İslam İnkılâbı’nın muhaliflerini teknik, lojistik ve enformasyon açıdan destekleyen gücün Amerika ve Amerikan hükümeti adına bu işi İran’da organize edenin de Amerikan Elçiliği olduğu açıktı. İranlı öğrenciler 4 Kasım 1979’da başlattıkları bir eylem ile Amerikan Elçiliğini kontrol altına almış ve bu binada var olan teknik tertibatın mahiyeti ile kullanılış şeklini tüm dünyaya ilan etmişlerdi. Birçok ülkenin sahip olabilmek için en az yirmi yıl daha bekleyecekleri cihazlar Amerikan çıkarlarını yerel halkın aleyhine korumakta kullanılmak üzere bu binaya yerleştirilmişti.
Bahçede yer alan uydu alıcı / vericileri iletişimin temel unsurlarındandı. İçeride, konsolosluk hizmetleri verilen binanın ikinci katında, Tahran’daki ve civar bölgelerdeki telefon görüşmelerini dinlemek için kurulmuş cihazlar mevcuttu. Buradan elde edilen bilgiler yan yana hazırlanmış iki odada işleniyordu. Bunlar, dışarısıyla bağlantısı tamamen kesilmiş, şifrelerini ancak içine girecek kişinin bildiği ve çelik kapının girişinde zemine yerleştirilmiş tartı sistemi ile yetkilinin ağırlığına ayarlanmış kilit sistemlerine sahip odalardı. Odalardan birisinde belgeleri hazırlayan kişi yer alıyor ve diğerinde ise belgeyi vereni görmeyen, görevi belgeyi şifrelemek olan kişi bulunuyordu. Hiçbir bilgi şifrelenmeksizin gönderilmiyor, böylelikle, Amerikan Elçiliği içinde bile sızma riskinin en alt düzeye düşürülmesi amaçlanıyordu.
Bu odalardan birisinde İran içinde ve diğer ülkelerde yasadışı operasyonlara katılacak olan ajanlar için sahte pasaportlar ve ilgili ülkeye ait belgeler hazırlanıyordu. Bu belgeler sayesinde Amerikan casusları birçok ülkede ellerini kollarını sallayarak gezebiliyorlardı.
Binada birkaç tipte kâğıt imha makinesi de vardı. Bunlar, işleri biten belgelerin imhasında yahut acil bir durumda bütün belgelerin imhası amacıyla kullanılıyordu. Amerikan Elçiliğinin kontrol altına alınması sırasında binlerce belge bu makinelerle imha edilmişti. Buna rağmen İranlı öğrenciler aylarca çalışarak bu belgeleri bir araya getirmeyi başarmış ve bu belge içeriklerinden seksen kadar kitap basılmıştı.
Elçilik binasının içinde yer alan en dikkat çekici mekân ise “Cam Oda” idi. İçinde yer alanları görmeyi sağlayan ancak konuşulanları duyma imkânı olmayacak şekilde yalıtılmış bulunan bu odaya ancak üç kişi girebiliyordu: Amerikan Elçisi, CIA Bölge Şefi ve Şahın İstihbarat Servisi Başkanı. Bu oda son derece gizli görüşmeler için hazırlanmıştı. İran’ın yaşadığı birçok acı olayın planlarının bu odadaki konuşmalarla şekillendirildiği ve nihai kararların bu odada alındığı açıktı.
Amerikalı personelin profesyonelliği de dikkat çekiciydi. Öğrencilerin elçiliği kontrol altında tuttuğu dönemde buraya gelen Hamanei ile elçinin konuşması tercümana ihtiyaç olmaksızın gerçekleşiyor ve elçi Hamanei’ye akıcı bir Farsça ile hitap ediyordu. Amerikalılar çıkarlarını korumak için gerekenleri de yerine getiriyorlardı. Bugün bile, bulundukları ülkelerin resmi dillerini dahi konuşamayan birçok İranlı ve Türk diplomatın ve görevlinin varlığını bilenler için bu durum ders çıkarılması gereken bir hususu işaret etmektedir.
İranlı öğrenciler Amerikan Elçiliğini 444 gün boyunca kontrol altında tuttuktan sonra Amerikalı personel 20 Ocak 1981’de İran’dan çıkarıldı. Bu süreçte halklar Amerikan elçiliklerinin salt konsolosluk hizmetleri sağlamak için kullanılmadığını görmüş oldular ve dünyanın birçok yerinde olduğu gibi İstanbul’da da İranlı öğrencilere destek gösterileri yaptılar.
Amerika’nın İran içindeki operasyonları bundan sonra da bitmedi. Petrolü millileştiren ve bu sebeple bir CIA darbesi ile devrilen Musaddık’ın ölüm yıldönümünde yapılan anma töreninde, 5 Mart 1981’de, bir konuşma yapan Hamanei, 1973 yılında CIA destekli bir darbeyle devrilen Şili’nin Marksist lideri Allande’yi de hatırlatarak, “Allande’nin tersine bizler, CIA’nin ortadan kaldırabileceği liberaller değiliz” diyordu. Ittılaat Gazetesi’nin 6 Mart 1981 tarihli nüshasında yayımlanan bu konuşmanın temelinde, şüphesiz, İmam Humeyni’nin Amerikan elçiliğinin kontrol altında tutulması sırasında Amerika’nın tepkisinden çekinenlere söylediği, “Amerika hiçbir halt edemez” sözü yer alıyordu. Amerika’nın İran üzerindeki emellerine ulaşmak için yönlendirdiği terör eylemleri 27 Haziran 1981’de Hamanei’yi, bir gün sonra da Cumhur-i İslami Partisinin merkez binasını hedef alıyordu. Bombalarla çökertilen binada bulunan Ayetullah Beheşti ve 72 arkadaşı şehit oluyorlardı.
İranlı Müslümanlar Amerikan Elçiliği binasının duvarlarını hak – batıl savaşını simgeleyen resimlerle donatmış ve burada bir zafer kazanmış olsalar da, Amerika’nın genelde Müslüman coğrafyaya ve özelde İran’a yönelik planları halen son bulmuş değildir ve Amerika tüm bölgeyi kontrol altına alabilmek için her türlü oyunu sergilemeye hazır haldedir. Bir anda yazılı, görsel ve elektronik medyayı kaplayan Wikileaks de bunlardan birisidir. Binlerce isim altında çalışan enformasyon ağının aslında bir tekel olduğunun ve Müslüman Dünyanın enformasyon ağının Batı’nın enformasyon ağını etkisiz hale getirme açısından halen çok ama çok yetersiz bir vaziyette bulunduğunun bilincinde olanlar açısından sahnelenen ancak, konuşuldukça Amerika’nın faydalandığı bir Ali Cengiz oyunudur. Öyleyse, biz, dikkatimizi onların yaydığı fesadı konuşmaya / yaygınlaştırmaya değil kendi vazifelerimizi ifaya teksif etmeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder