Translate

15 Temmuz 2011 Cuma

Paramız nereye akıyor?

Gürkan BİÇEN

Sosyalist Blok’un çözülmesine yol açan unsurlar arasında diğerleri ile birlikte Kilise’nin payını da teslim etmek gerekir. Bu, Balkanlar açısından da böyledir. Vatikan, Avrupa kiliseleri ve Dünya Kiliseler Birliği Müslüman Dünya’nın unuttuğu bir dönemde Balkanları unutmamıştı. Sosyalist rejimler istemese de, Balkan halkları Vatikan’dan ve Avrupa’dan yayım yapan radyoların sesine kulak vermekten imtina etmiyordu.

Soğuk Savaş’ın ardından Avrupa ve Amerika resmi düzeyde laik kurumları dayatsa da, Kilise sosyolojik dönüşümü sağlayacak argümanları kullanmakta, Balkan Müslümanlarını yüzlerce yılda oluşan kimliklerine yabancılaştırmak için yoğun bir çaba sarf etmektedir. Müslüman Dünya’nın dikkati ise ancak katliamlar, sürgünler ve nihayetinde oyunun bir parçası olan “Müslüman halkı kurtarma” operasyonları ile bölgeye çevrilmektedir. Kriz dönemlerinde canla başla çalışan resmi ve sivil kurumlarımız krizlerin ardından oluşan durumu kavramaktan aciz kalmışlardır. Türkiye örneğinde olduğu gibi, ülkenin Balkan politikasına resmi ve sivil düzeyde yön veren insanlar modern toplumların dönüşüm şekillerini idrakten uzak bir halde, modernizm öncesi kullanılan yollarla Müslüman kimliği diriltebileceklerini, bu kimliği diğerleri arasında onurlu ve sağlam bir mevkie ulaştırabileceklerini düşünmektedirler. Ağırlıklı olarak tarihi Osmanlı bölgesinde yapılan bir kısım çalışmalarda öncelik verilen hususlar Türkiye’nin esasa değil, füruya talip olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin yoğun bir çalışma içinde olduğunu ortaya koymak adına konuşan Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörü İbrahim Kalın, Türkiye’nin son dokuz yılda yurtdışına 5 milyar dolara yakın yardımda bulunduğunu ve bu paranın önemli bir kısmının restorasyon çalışmalarına harcandığını söylüyor. Kalın’a göre yapılan bu çalışmaları bölge halkları biliyor ancak Türk halkı haberdar değil. Başbakanlık hangi verilere dayanarak bölge halklarının Türkiye’nin çalışmalarından haberdar olduğu kanaatine ulaştı bilemiyoruz. Bildiğimiz, Balkan coğrafyasında Türkiye’nin bir iletişim, enformasyon ve medya ağının olmadığıdır. Bölgede yayım yapan televizyon, radyo ve gazetelerin kahir ekseriyeti varlıklarını, Türk ve İslam Dünyası hakkında müspet bir haber vermemeye and içmiş kişilerin yönetimine ve Batı Dünyasının ekonomik desteğine bağlamışlardır.

Bu duruma işaret eden Prof.Dr. Cemaluddin Latiç, Ayhan Demir ile yaptığı röportajında İbrahim Kalın’ın gururla anlattığı noktaya temas ediyor ve “Bazı Türk siyasetçileri, yardımlaşma çalışanları ve entelektüelleri beni hayal kırıklığına uğrattı. Onlar, Bosna ve Boşnaklar için verdikleri sözleri unuttular. Bizim her devlet başkanımız, Türk siyasetçilerinin verdikleri sözlerden oluşan uzun bir listeyi size sunabilir. Ancak buna gerek yok. Çünkü o sözlerden hiçbiri gerçekleşmedi ve gerçekleşmeyeceğini de artık biliyoruz. Türk eliti bunu bize niye yapıyor? Bunu bir türlü anlayamıyorum. Müslüman Türk halkı, Türk elitinin bizi rencide ettiğini biliyor mu acaba? Türkiye'deki elit tabaka bizi aşağılıyor. Türk hükümeti, Bosnalı Müslümanlar yerine Osmanlı taşlarına para yatırmayı tercih ediyor. Türkiye, Mostar Köprüsü için 2-3 milyon Euro harcamak yerine, yarım milyon sürgüne gönderilmiş ve geri dönmüş Boşnak Müslüman'ın, hayata tutunmasını sağlayabilirdi. Öyle zannediyorum ki, Müslüman Boşnakların farklı şekilde yardıma ihtiyacı varken, dağa taşa para harcamak onlara daha kolay geliyor. Ancak unutmasınlar ki, Avrupa'nın orta yerinde Müslüman ve Osmanlı kültürünün yaşamasını istiyorlarsa önce insanı yaşatmaları gerekir. Müslümansız taşın hiçbir anlamı yok. Belgrat ve Niş'te olduğu gibi bir zaman sonra sahipsiz kalan her şey Sırp ve Hırvat vahşetinden nasibini alacaktır.” diyordu.

Balkan coğrafyası gibi Batı’nın tüm kurumlarıyla işgal ettiği bir alanda çalışma yapmanın zorluğunu baştan teslim etsek de, bu, yapılan çalışmaların mahiyetini sorgulamamıza da engel olmamalıdır. Her şeyden evvel, kanunların verdiği haklar çerçevesinde hareket edildiği halde bile Müslüman unsurun gelişimini sağlayacak imkânları seferber edebileceğimizi görmeliyiz. Bunun için bu yönde bir irademiz olup olmadığını sorgulayarak işe başlayabiliriz. Müslüman unsuru gözlerden uzak bir yerde tutma yönünde işletilen bir politika ne Balkan Müslümanlarına ne de onların kardeşi ve hamisi olan Türkiyeli Müslümanlara bir fayda sağlamamaktadır. Çalışmalarımız Müslüman halkların kimlik bilincini yeniden inşaya ve onları görünür kılmaya yönelmediği müddetçe Batı ekseninde hareket eden kişiler Müslüman halkların sözcüsü olmaya devam edeceklerdir.

Latiç, Türk Hükümetinin yürüdüğü yanlış yolu hükümet bülteni gazetelerde yazan hayalperest kalemlerin değil, ancak İslam âlimlerinin düzeltebileceğine inanıyor ve onlardan, hükümetin yaptığı büyük yanlışları düzeltmelerini bekliyor.

Hiç yorum yok: