“Kardeşler!” deseydim “Kardeşlerim!”
“Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
“Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
Bakın yaklaşıyor…”
“Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
“Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
Bakın yaklaşıyor…”
İsmet Özel
Şehid Abbas
Musevi Siyonistlere hitaben “Gidin onlara söyleyin. Biz Muhammed Ordusuyuz!
Geri döndük ve Kudüs yolunda ilerliyoruz!" dediğinde Direniş tünelin
ucunda görülen zayıf bir ışık, Amerika başta olmak üzere emperyalist Batı
Dünyası’nın kuklası Siyonist yapı ise tünelin diğer ucundaki bir projeksiyon
gibiydiler. Siyonist yapı Lübnan’ı işgal etmiş, Beyrut’a ulaşmış, Filistinli
örgütleri dağıtmış, silahlarına el koymuş ve birçoğunu Lübnan dışına çıkarmayı
başarmıştı. İslam Dünyası yeni bir hezimetin burukluğunu yaşar haldeydi.
Direniş’in
hazırlanış/var ediliş günlerini anlatan Seyyid Ali Ekber Muhteşemi,
Siyonistlerin Lübnan’ı işgalinin akabinde yaşananlardan bahsederken, “Başta
alınan karar İran’ın Suriye ve Lübnan’ı savunmak için savaşa dâhil olması
yönündeydi fakat işin ortasında Hz. İmam (r.a.) sürece müdahil oldu ve planı
değiştirdi. İmam böyle bir şeyin olmaması gerektiğini, başka bir başlangıç
yapmak suretiyle savaşa girilmesini emir buyurdu. İmam’a göre bu işin öncesinde
yapılması gereken şey düşmanla yüz yüze cephe savaşına girmeden önce
kuvvetlerimizin arkalarını sağlama almak olmalıydı ve Suriye ile Lübnan bu
açıdan güvenli değildi. İmam, birliklerimize silah, cephane, gıda ve ilaç
ulaştıracak koridorun İran’a ulaşması gerektiğini düşünüyordu. Tüm bunları
Suriye ve Lübnan’a ulaştırmak için nereden geçireceksiniz? Irak’ın başında
Saddam var ve siz de onunla savaş halindesiniz. Türkiye deseniz Nato üyesi ve
ABD müttefiki. Eğer bunlar yardım sevk etmenize izin vermezlerse güçlerinizi
doğrudan ölüme göndermişsiniz demektir bu. Sonunda kuvvetlerimizin Lübnanlı
gençleri eğitmeleri ve bu kişilerin meydana kendilerinin atılmaları noktasında
hemfikir olduk. Bu hususta onlara yardım edecek ve bizden ne isterlerse
sunacaktık. Bundan dolayı Hizbullah’ın kurucusu bizatihi İmam Humeyni’nin
kendisidir diyebiliriz.” diyordu.
Seyyid Hasan
Nasrallah ise İmam Humeyni’ye müracaatlarını andığı konuşmasında o anı; “Biz
geldik ve ‘vazifemiz nedir?’ diye sorduk. ‘Biz sizin mukallidiniziz, size
tabiyiz, siz ne buyurursanız biz bunu yerine getiririz. Elimizde bir şey yok,
sayımız da az, maddi olarak hiçiz, özellikle İsrail ve Lübnan’a giren büyük
kuvvetler karşısında’ dedik. İmam Humeyni şöyle buyurdu bize: ‘Şer’i ve asli
vazifeniz gidip mücadele etmektir. Savaşın, direnin! Lübnan’ı Yahudi
mezarlığına çevirin! Sizin işiniz de, vazifeniz de budur!’ İmam elimizin boş
olduğunu biliyordu fakat ‘Sıfırdan başlayın ama şunu bilin ki zafer sizindir.
Gidin bu işi başlatın, direnişe geçin. Cihad edin!’diyordu.” sözleriyle
aktarır. Nasrallah, sıfırdan başlamanın zorluğunu ise şu sözlerle açıklar;
“Kardeşlerimiz geri döndüler, bu cihadi hareketi tesis ettiler ve mücadele
başladı. O günlerde bizi kimse kabul etmiyordu, ne sözümüzü, ne de yöntemimizi.
Bize ‘Siz Hizbullah değilsiniz, siz
deliler hizbisiniz (Hizbulmecanin), siz birkaç deli genç, toy âlim ve
yeniyetme hoca geldiniz bu ülkeyi harap etmek istiyorsunuz!’ diyorlardı.
Hizbullah mücahitleri mücadeleyi başlattıkları ilk yıllarda çok mazlumdular.
Sadece düşmandan kaynaklanmıyordu bu mazlumiyetleri, dostların da zulmüne
uğruyorlardı. Yani direnişin hücrelerinden biri operasyon gerçekleştirdiğinde
ve bir yere gizlenmek, kaçmak istediklerinde halktan kimse onları kabul etmiyordu.
Resmen sokağın ortasında kalıyorlardı, İsrailliler de gelip onları esir
alıyorlardı. Çok mazlumca mücadele ediyorlardı.”
Başlangıçta
şartlar böyle olmasına rağmen tünelin ucundaki o zayıf ışık gün geçtikçe
güçlendi ve Siyonist yapının gözleri kör eden projeksiyonu gün be gün etkisini
kaybetti. Liderlerini ve birçok üst düzey komutanını şehit vermiş bir hareket
olarak Direniş, zafere giden yolun silahların değil mahiyetin farklılığında
olduğunu söylüyor. Nasrallah’a göre, Direniş’in topladığı, “Oğlumun İslam ve
cihad yolunda yüce şahadet derecesine ulaşmasını ve kıyamet gününde yüzümün Hz.
Fatıma (selamullahi aleyha) karşısında ak olmasını istiyorum” diyen bir annenin
sunduğu meyvedir. Bu meyveyi var eden, katyuşalara, kaleşnikoflara, sofistike
silahlara sahip olmak değil, bu kültürü teneffüse imkan veren atmosferdir. Bu
kültürün temelinde yatan ise her şartta “veli”nin rehberliğine sadakatle
bağlanma ve imanı, aşkı, cehdi, sabrı ve öfkeyi bir noktada toplama kudretidir.
Allah’ın vaadi
haktır. Allah iyi ve kötü günleri insanlar arasında döndürür ki, böylelikle
sadıklar ile Allah’ın ipine ucundan dokunanlar açığa çıksın. Bugün Direniş’in
bazı zalimlerin suçlarını irtikâp ettiğine dair yayılan şayialara kulak
verenler, Direniş’i var eden projenin sahiplerini zalimlikle suçlayanlar
Allah’ın vaadini hatıra getirmelidirler. Hesapların üzerinde bir hesabın
olduğunu, Kur’an’ın da içinde yer aldığı Levhi Mahfuz’da yazılanın elbet vuku
bulacağını bilmelidirler. Onlar yaklaşmakta olana bakmalı, onu görmelidirler.
Yine onlar, Mescid-i Aksa’da kibre kapılıp zulme sapanların geçmişte
uğradıkları ve çok yakın bir gelecekte de uğrayacakları akıbete “amenna”
demelidirler: “Biz, Kitap'ta (Tevrat'ta) İsrailoğullarına, "Yeryüzünde
muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak
böbürleneceksiniz" diye hükmettik. Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin
zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü olan birtakım
kullarımızı gönderdik. Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. Bu, herhâlde
yerine gelmesi gereken bir va'd idi. Sonra onlara karşı size tekrar egemenlik
verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık. İyilik
ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize
yapmış olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler,
daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beyt-i Makdis'e) girsinler ve ellerine
geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye (üzerinize yine düşmanlarınızı
gönderdik.) Umulur ki Rabbiniz
size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de (cezaya) döneriz.
Biz cehennemi kâfirlere bir zindan yapmışızdır.” (İsra Suresi)
Ümmetin direği
vaadin yaklaştığını, Siyonistleri bulacak ilahi cezanın Müslümanların elleriyle
gerçekleşeceğini söylüyor. Bugün, bir mümin/mümine için bundan daha büyük bir
müjde olabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder