Gürkan BİÇEN
Amira Hass’ın “Filistin’de Yasaklar Altında Hayat” isimli makalesini okuduğumda yıl 2007 idi.[i] Yazar, uzun bir liste sıralıyor ve bir Filistinlinin öz vatanında sahip olduğu hareket serbestisinin sınırlarını gösteriyordu. Siyonistler buna özetle “Seyahat Güvenlik Kuralları” diyorlar. Bu kurallara riayet etmemenin en basit neticesi bir gün boyunca kontrol noktasında bekletilmeniz ve bir noktadan diğerine geçemeden evinize geri dönmenizdir. Ama her zaman bu kadar şanslı olamayabilirsiniz. Böyle bir durumda güvenlik noktasında alıkonulur ve akabinde uzun bir süre haber alınamayacak bir şekilde göz altına alınırsınız. Çok zaman göz altına alınma sebebiniz size ve yakınlarınıza bildirilmez. Seyahat güvenlik kurallarına uymadığınız söylenir, o kadar.
Seyahat güvenlik kurallarının sabit olduğunu da düşünmeyin. Zira siyonistler bu kuralları da birçok kez değiştirmekte, keyfe keder birçok yeni düzenleme yapmaktadırlar. İlk olarak bu uygulamaların insani boyutu göz önüne gelse de, siyonist yapının bu tür uygulamalar ile ulaşmak istediği temel amacın ekonomik açıdan yeterli bir Filistin’i engellemek olduğu da söylenebilir.[ii] Amaç her ne olursa olsun Filistin’in bir hücre hayatı yaşadığı gerçeği göz önündedir. Tabii, Filistin halkına yardım etmek için bölgede bulunan yabancıların da.
İzzet Şahin, siyonist yetkililer açısından, Filistin toprakların da bulunan bir yabancı. Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, dışişleri bakanlığı döneminde, Filistin’in tapularının bile bizde olduğunu deklare etmişse de siyonistlerin bu söze itibar etmedikleri ve İzzet Şahin’in tapulu malında dolaşmadığını hissettirmek istedikleri anlaşılıyor. İzzet Şahin’i bölgedeki diğer Türk vatandaşlarından ayıran bir husus ise onun İHH Vakfı görevlisi ve Kudüs Üniversitesinde İbranice eğitimi alıyor olması. Bir başka ifadeyle İzzet Şahin Filistin’de siyonistler açısından bile kabul edilmiş kurallar dışında bulunan birisi değil. Uluslararası düzeyde kabul görmüş bir organizasyonun insani yardım çalışmalarını koordine eden ve eğitim için orada bulunan birisi. Ama İzzet Şahin de şu an siyonistler tarafından göz altına alınmış halde.[iii] Öyleyse sorun ne?
Sorunun temelini siyonistlerde değil daha yakında, Ankara’da aramalıyız. Birkaç gün evvel basına yansıyan haberlerde Milli İstihbarat Teşkilatının öncelikler listesinin değiştiği, daha evvel bu listede yer almayan yahut alt sıralarda bulunan bazı kişi, grup ve organizasyonların listenin üst sıralarına çıktığından söz edildi. Bu listenin “Öncelikli takip” sıralamasında bu yıl İHH’nın da yer aldığı belirtildi. Yani Ankara, Tel-Aviv’den önce, İHH’yı tehlikeli organizasyonlar listesine almış oldu. Ankara’nın bu yaklaşımının doğruluğunu bilmesek de, bu, “şuyu vukundan beter” bir haldir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan devraldığı Kızılay’ın üzerindeki şayia bulutunun koyulaştığı yakın geçmişte İHH Türk insanının gönlünü ferahlatan bir organizasyon olmayı başarmışken, bu organizasyonun çalışmalarının Türkiye için tehlikeli kabul edildiğinin duyurulması organizasyonun çalışanlarını riske atmış ve ilk refleksi siyonist yapı göstermiştir.
Belki istihbari faaliyetin ve bir istihbarat teşkilatının niteliği gereği Milli İstihbarat Teşkilatı bu haberleri ne doğruladı ne de yalanladı. Ortada ateş var mı bilmiyoruz ama bir duman Filistin’de tütmeye başladı. Endişemiz Afrika’dan Asya’ya, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya birçok noktada hizmet veren bu insanların alınlarına çalınmak istenen bu lekenin onların kişisel güvenliklerini de tehlikeye atacak olmasıdır. Bugün Filistin’de yaşananların siyonist etkisinde bulunan başkaca bölgelerde de yaşanmayacağını kim garanti edebilir ki? İHH’ya yönelik bu tedhişi kimin başlattığı bilinmese de, kimin bitirmesi gerektiği belli: Ankara
“Sıfır sorun”, ama öncelikle bizimle!
[i] http://www.yakindoguhaber.com/haber_detay.php?haber_id=2445
[ii] A. Tayanç GÜNDÜZ, Filistin İsrail Meselesinin Ekonomik Arka Planı Üzerine Bir Değerlendirme (Filistin Çıkmazdan Çözüme), Küre Yayınları, 2003, İstanbul
[iii] http://www.haber5.com/milli-gorus-mitin-takip-listesinde-haberi-71699.aw
Seyahat güvenlik kurallarının sabit olduğunu da düşünmeyin. Zira siyonistler bu kuralları da birçok kez değiştirmekte, keyfe keder birçok yeni düzenleme yapmaktadırlar. İlk olarak bu uygulamaların insani boyutu göz önüne gelse de, siyonist yapının bu tür uygulamalar ile ulaşmak istediği temel amacın ekonomik açıdan yeterli bir Filistin’i engellemek olduğu da söylenebilir.[ii] Amaç her ne olursa olsun Filistin’in bir hücre hayatı yaşadığı gerçeği göz önündedir. Tabii, Filistin halkına yardım etmek için bölgede bulunan yabancıların da.
İzzet Şahin, siyonist yetkililer açısından, Filistin toprakların da bulunan bir yabancı. Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, dışişleri bakanlığı döneminde, Filistin’in tapularının bile bizde olduğunu deklare etmişse de siyonistlerin bu söze itibar etmedikleri ve İzzet Şahin’in tapulu malında dolaşmadığını hissettirmek istedikleri anlaşılıyor. İzzet Şahin’i bölgedeki diğer Türk vatandaşlarından ayıran bir husus ise onun İHH Vakfı görevlisi ve Kudüs Üniversitesinde İbranice eğitimi alıyor olması. Bir başka ifadeyle İzzet Şahin Filistin’de siyonistler açısından bile kabul edilmiş kurallar dışında bulunan birisi değil. Uluslararası düzeyde kabul görmüş bir organizasyonun insani yardım çalışmalarını koordine eden ve eğitim için orada bulunan birisi. Ama İzzet Şahin de şu an siyonistler tarafından göz altına alınmış halde.[iii] Öyleyse sorun ne?
Sorunun temelini siyonistlerde değil daha yakında, Ankara’da aramalıyız. Birkaç gün evvel basına yansıyan haberlerde Milli İstihbarat Teşkilatının öncelikler listesinin değiştiği, daha evvel bu listede yer almayan yahut alt sıralarda bulunan bazı kişi, grup ve organizasyonların listenin üst sıralarına çıktığından söz edildi. Bu listenin “Öncelikli takip” sıralamasında bu yıl İHH’nın da yer aldığı belirtildi. Yani Ankara, Tel-Aviv’den önce, İHH’yı tehlikeli organizasyonlar listesine almış oldu. Ankara’nın bu yaklaşımının doğruluğunu bilmesek de, bu, “şuyu vukundan beter” bir haldir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan devraldığı Kızılay’ın üzerindeki şayia bulutunun koyulaştığı yakın geçmişte İHH Türk insanının gönlünü ferahlatan bir organizasyon olmayı başarmışken, bu organizasyonun çalışmalarının Türkiye için tehlikeli kabul edildiğinin duyurulması organizasyonun çalışanlarını riske atmış ve ilk refleksi siyonist yapı göstermiştir.
Belki istihbari faaliyetin ve bir istihbarat teşkilatının niteliği gereği Milli İstihbarat Teşkilatı bu haberleri ne doğruladı ne de yalanladı. Ortada ateş var mı bilmiyoruz ama bir duman Filistin’de tütmeye başladı. Endişemiz Afrika’dan Asya’ya, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya birçok noktada hizmet veren bu insanların alınlarına çalınmak istenen bu lekenin onların kişisel güvenliklerini de tehlikeye atacak olmasıdır. Bugün Filistin’de yaşananların siyonist etkisinde bulunan başkaca bölgelerde de yaşanmayacağını kim garanti edebilir ki? İHH’ya yönelik bu tedhişi kimin başlattığı bilinmese de, kimin bitirmesi gerektiği belli: Ankara
“Sıfır sorun”, ama öncelikle bizimle!
[i] http://www.yakindoguhaber.com/haber_detay.php?haber_id=2445
[ii] A. Tayanç GÜNDÜZ, Filistin İsrail Meselesinin Ekonomik Arka Planı Üzerine Bir Değerlendirme (Filistin Çıkmazdan Çözüme), Küre Yayınları, 2003, İstanbul
[iii] http://www.haber5.com/milli-gorus-mitin-takip-listesinde-haberi-71699.aw
1 yorum:
İhh'nın neyi nasıl yaptığı veya yapması gerektiği tartışma götürür bir konu olsa da, maalesef yönetimlerin pek çoğuna sirayet etmiş olan "Paranoyaklar" idaresinin bu halini düzeltmesi ve bunun içinde acilen bir psikologa veya psikiatriste gitmesi (!?) gerekir...
Yorum Gönder