Gürkan BİÇEN
Müslümanların ümidinin aksine Türkiye, siyonist yapının OECD’ye kabulüne yeşil ışık yaktı ve bu durum sessiz sedasız geçiştirilerek[i] dikkatler insani yardım gemilerine yöneltildi.[ii]
Davutoğlu’nun, siyonist yapının OECD’ye üyeliği hakkında karar alınacak toplantının evvelinde Türkiye’nin politikalarının “AB ile uyumlu olduğu”nu deklare ettiğini ve böylelikle Türkiye’nin beklentileri boşa çıkaracağının sinyalini verdiğini biliyoruz. AB ile uyumlu dış politikanın, kırılma noktalarında daha bir belirgin hale geldiği de bilinen bir gerçeklik. OECD toplantısından evvel siyonist yapının nükleer kapasitesinin tartışılacağı UAEK toplantısında da Türkiye Batı ile uyumlu hareket etmiş ve siyonist yapı aleyhine bir karar alınması hususunda çekimser kalmıştı.[iii]
OECD toplantısının ardından bir açıklama yapmayan Davutoğlu, Türkiye’de düzenlenen "İşgalin Sona Erdirilmesi ve Filistin Devletinin Kurulması" konulu konferansta, “Artık yeter” diyordu. Sözlerini, “Şimdi sesimizi duyurma zamanı geldi. Bütün Filistinlilerin tıpkı diğer insanlarla aynı özgürlük güvenlik haklarına sahip olması gerekiyor. Biz Türkiye olarak elimizden gelen her şeyi yapacağız. Filistin çocukları ve onların hakları için çalışmaya devam edeceğiz” diyerek sürdüren sayın bakanın göz ardı ettiği temel şey diplomatik imkanların kullanılması konusunda sus pus olan bir Türkiye’nin insani yardım konvoylarına bel bağlamasının anlamsızlığıydı. Çok açıktır ki, Türkiye’nin sesini duyurma zamanı Sheraton Otel’de yapılan toplantının öncesinde gelmişti ve Türkiye bu görevini ifa etmemişti. Türkiye’nin "Artık yeter" demesi, terazinin kefelerine doğru materyalleri koyması gereken yer ve zaman geçmiştir.
Filistin'e siyasi açıdan gözünü kapayan Türkiye'nin, Müslümanların insani düzeyde kalan çabalarından itibar devşirme gayreti utanç vericidir. Ancak asıl ürkütücü olan Müslümanların bütünü ıskalayan bakış açılarıdır. Dış İşleri Bakanlığı Filistin konusunda AB - ABD hattından farklı bir tavır deklare etmez ve olayı temelde insani bir mesele olarak tanımlarken Müslümanların gemilere çimento değil de siyasi meşruiyet / destek yükledikleri zannıyla hareket etmeleridir yanlış olan. Gazze'yi getto kılan asıl şey evlerin yıkılması değil Dünya'nın onu siyasal olarak kabul etmeyi reddetmesidir. Hamas Hükümeti ve Hamas liderliğinin siyasal tecridinin kırılması yönünde ciddi adımları şarta bağlayan[iv] Türkiye’nin 2000, 2006 ve 2009 yıllarında yaşanan kırılma noktaları ile bölgede değişen dengeleri doğru okuyamadığı ortadadır. Olmert, “Büyük İsrail Projesi bitmiştir.” dediğinde siyonistler henüz Gazze yenilgisinin acısını tatmamıştı. Filistin’e desteğini durmaksızın yineleyen Hizbullah’ın Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın[v] 25 Mayıs 2010 tarihli konuşmasında sarf ettiği, “Denklemler ve hesaplar değişti. Korkması ve endişelenmesi gereken endişelenmektedir.”[vi] sözü ise Türkiye’nin resmi konumunu ifade eden[vii] ve zaten uygulanma imkanı olmayan[viii] 1967 sınırlarında iki devletli bir çözümün de artık denklemin dışına itileceğinin işaretini vermekte.
Tüm bu yaşananlar göstermektedir ki, Türkiye ve onun sayın dış işleri bakanı,ülkenin uzun yıllardır takip ettiği ve Ak Parti hükümeti ile de sabit hale gelen Filistin politikasını gözden geçirmeli, “Direniş” seçeneğinin açtığı alanın geliştirilmesi için gayret sarf etmeli ve hassaten STK’ların samimi gayretlerinden siyasi kazanım sağlama çabasından uzak durmalıdırlar.
Müslümanlar ise siyonist ambargoyu yok etmeye yönelik bu çabalarında maruz kalacakları sıkıntılarda Türkiye Cumhuriyeti’nin yanlarında yer almasının zaten devletin vatandaşlarına yönelik temel yükümlülükleri arasında olduğunu, modern bir devletin vatandaşlarına yönelik himaye algısının bunu gerektirdiğini ve sağlanacak himayenin bir lütuf olmadığı gerçeğini görmeliler.
Sayın Davutoğlu, “Artık yeter” sözünüz Peres’i davet ederek milletimizi üzdüğünüz Meclis çatısı altında milletimize hitap edecek bir İsmail Heniyye daveti ile taçlanmayacaksa biz de sizin bu ikircikli tutumunuz için haykırıyoruz:
Artık yeter!
[i] http://taraf.com.tr/haber/turkiye-den-israil-e-oecd-jesti.htm
[ii]http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=998861&Yazar=CEYDA%20KARAN&Date=26.05.2010&CategoryID=100
[iii] http://www.taraf.com.tr/haber/bati-engelledi-nukleer-israil-tartisilamadi.htm
[iv] http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/02/060216_palestine_turkey.shtml
http://www.zamanavusturya.at/details.php?title=Davosta+zirve+yapti&haberid=1304
[v] http://www.yakindoguhaber.com/haber_detay.php?haber_id=4340
[vi] http://www.israhaber.com/25-mayis-zafer-bayrami-tam-metin-635-yazisi.html
[vii] http://www.haber7.com/haber/20100521/Davutoglu-Kibrista-tum-sinirlar-kalksin.php
[viii] http://uruknet.com/?p=m66233&hd=&size=1&l=e
Müslümanların ümidinin aksine Türkiye, siyonist yapının OECD’ye kabulüne yeşil ışık yaktı ve bu durum sessiz sedasız geçiştirilerek[i] dikkatler insani yardım gemilerine yöneltildi.[ii]
Davutoğlu’nun, siyonist yapının OECD’ye üyeliği hakkında karar alınacak toplantının evvelinde Türkiye’nin politikalarının “AB ile uyumlu olduğu”nu deklare ettiğini ve böylelikle Türkiye’nin beklentileri boşa çıkaracağının sinyalini verdiğini biliyoruz. AB ile uyumlu dış politikanın, kırılma noktalarında daha bir belirgin hale geldiği de bilinen bir gerçeklik. OECD toplantısından evvel siyonist yapının nükleer kapasitesinin tartışılacağı UAEK toplantısında da Türkiye Batı ile uyumlu hareket etmiş ve siyonist yapı aleyhine bir karar alınması hususunda çekimser kalmıştı.[iii]
OECD toplantısının ardından bir açıklama yapmayan Davutoğlu, Türkiye’de düzenlenen "İşgalin Sona Erdirilmesi ve Filistin Devletinin Kurulması" konulu konferansta, “Artık yeter” diyordu. Sözlerini, “Şimdi sesimizi duyurma zamanı geldi. Bütün Filistinlilerin tıpkı diğer insanlarla aynı özgürlük güvenlik haklarına sahip olması gerekiyor. Biz Türkiye olarak elimizden gelen her şeyi yapacağız. Filistin çocukları ve onların hakları için çalışmaya devam edeceğiz” diyerek sürdüren sayın bakanın göz ardı ettiği temel şey diplomatik imkanların kullanılması konusunda sus pus olan bir Türkiye’nin insani yardım konvoylarına bel bağlamasının anlamsızlığıydı. Çok açıktır ki, Türkiye’nin sesini duyurma zamanı Sheraton Otel’de yapılan toplantının öncesinde gelmişti ve Türkiye bu görevini ifa etmemişti. Türkiye’nin "Artık yeter" demesi, terazinin kefelerine doğru materyalleri koyması gereken yer ve zaman geçmiştir.
Filistin'e siyasi açıdan gözünü kapayan Türkiye'nin, Müslümanların insani düzeyde kalan çabalarından itibar devşirme gayreti utanç vericidir. Ancak asıl ürkütücü olan Müslümanların bütünü ıskalayan bakış açılarıdır. Dış İşleri Bakanlığı Filistin konusunda AB - ABD hattından farklı bir tavır deklare etmez ve olayı temelde insani bir mesele olarak tanımlarken Müslümanların gemilere çimento değil de siyasi meşruiyet / destek yükledikleri zannıyla hareket etmeleridir yanlış olan. Gazze'yi getto kılan asıl şey evlerin yıkılması değil Dünya'nın onu siyasal olarak kabul etmeyi reddetmesidir. Hamas Hükümeti ve Hamas liderliğinin siyasal tecridinin kırılması yönünde ciddi adımları şarta bağlayan[iv] Türkiye’nin 2000, 2006 ve 2009 yıllarında yaşanan kırılma noktaları ile bölgede değişen dengeleri doğru okuyamadığı ortadadır. Olmert, “Büyük İsrail Projesi bitmiştir.” dediğinde siyonistler henüz Gazze yenilgisinin acısını tatmamıştı. Filistin’e desteğini durmaksızın yineleyen Hizbullah’ın Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın[v] 25 Mayıs 2010 tarihli konuşmasında sarf ettiği, “Denklemler ve hesaplar değişti. Korkması ve endişelenmesi gereken endişelenmektedir.”[vi] sözü ise Türkiye’nin resmi konumunu ifade eden[vii] ve zaten uygulanma imkanı olmayan[viii] 1967 sınırlarında iki devletli bir çözümün de artık denklemin dışına itileceğinin işaretini vermekte.
Tüm bu yaşananlar göstermektedir ki, Türkiye ve onun sayın dış işleri bakanı,ülkenin uzun yıllardır takip ettiği ve Ak Parti hükümeti ile de sabit hale gelen Filistin politikasını gözden geçirmeli, “Direniş” seçeneğinin açtığı alanın geliştirilmesi için gayret sarf etmeli ve hassaten STK’ların samimi gayretlerinden siyasi kazanım sağlama çabasından uzak durmalıdırlar.
Müslümanlar ise siyonist ambargoyu yok etmeye yönelik bu çabalarında maruz kalacakları sıkıntılarda Türkiye Cumhuriyeti’nin yanlarında yer almasının zaten devletin vatandaşlarına yönelik temel yükümlülükleri arasında olduğunu, modern bir devletin vatandaşlarına yönelik himaye algısının bunu gerektirdiğini ve sağlanacak himayenin bir lütuf olmadığı gerçeğini görmeliler.
Sayın Davutoğlu, “Artık yeter” sözünüz Peres’i davet ederek milletimizi üzdüğünüz Meclis çatısı altında milletimize hitap edecek bir İsmail Heniyye daveti ile taçlanmayacaksa biz de sizin bu ikircikli tutumunuz için haykırıyoruz:
Artık yeter!
[i] http://taraf.com.tr/haber/turkiye-den-israil-e-oecd-jesti.htm
[ii]http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=998861&Yazar=CEYDA%20KARAN&Date=26.05.2010&CategoryID=100
[iii] http://www.taraf.com.tr/haber/bati-engelledi-nukleer-israil-tartisilamadi.htm
[iv] http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/02/060216_palestine_turkey.shtml
http://www.zamanavusturya.at/details.php?title=Davosta+zirve+yapti&haberid=1304
[v] http://www.yakindoguhaber.com/haber_detay.php?haber_id=4340
[vi] http://www.israhaber.com/25-mayis-zafer-bayrami-tam-metin-635-yazisi.html
[vii] http://www.haber7.com/haber/20100521/Davutoglu-Kibrista-tum-sinirlar-kalksin.php
[viii] http://uruknet.com/?p=m66233&hd=&size=1&l=e
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder