Gürkan BİÇEN
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu İstanbul’da düzenlenen Türk –Arap İş Forumu’nda, “Yakında Kudüs başkent olacak ve hep birlikte gidip Mescid el-Aksa’da namaz kılacağız” diyerek bağımsız bir Filistin Devleti’nin müjdesini vermiş. Aslında Davutoğlu Türk dış politikasının bu husustaki genel kabulünün dışında bir şey söylememiş olsa da, cephenin gerisinden uzanan bir kısım tüfeklerin hedefi olmaktan da kurtulamadı. Biz ise, siyonistlerle paylaşılacak bir Kudüs’ümüz ve Filistin’imiz olmadığının, Kudüs’ün “insan”ı tevhide yönelten hatıraları ve onuru barındırması sebebiyle ırkçı, fasit bir güruhun eline bırakılamayacağının bilincindeyiz.
Müslüman bir ülke olarak Türkiye’nin Kudüs’e olan yaklaşımı Müslüman zihnin kendi topraklarında yeniden mevzilenmesini de belirleyecektir. Irkçıların kutsal beldeden uzaklaştırılması yönündeki her çabanın en temel sonucu, ırkçılığın ve kavmiyetçiliğin her çeşidinin insan onuruna ve bu yolla Allah’a olan ahde bir saldırı olduğuna dair bilincin gelişmesi ve böylelikle kavmiyetçiliğin Anadolu topraklarında da reddedilmesi olacaktır. Sürecin ilerlemesiyle birlikte, Azeri şair Bahtiyar Vahapzade’nin “İnsanın ezel borcudur insanlığa hürmet / İnsanlığa hürmette liyakattedir Allah” dizeleriyle dile getirdiği “insan”a hürmet olgusu Mescid-i Aksa ekseninde Kudüs ve Filistin’in şahitliğinde yeniden hayat bulacaktır.
Müslümanların ve onları takip eden tüm hür vicdanların “insan” ile Allah arasındaki, kimi zaman kopsa bile her seferinde yeniden düğümlenebilen bağın sembolü Mescid-i Aksa ile ilişkisi her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın hiçbir kavme has bir ilah olmadığı gerçeğine dayanmaktadır. Her kavimden Müslüman’ın özgürce ziyaret edebildiği Kabe’nin aksine Mescid-i Aksa her kavimden ve dinden insanın buluşma mekanı olarak belirlenmiştir. İnsanlığın bu topraklar üzerindeki haklarını yadsımayan Müslümanların yönetiminde Mescid-i Aksa, Allah’ın yüceliğinin, tevhidin, kavimlerin tevhid bilincine dair yaşadıkları sürecin anlatıldığı bir okula dönüştürülmüştür. Böylelikle, Kabe Müslümanların buluşma alanı olarak bir vazife ifa ederken, Mescid-i Aksa’ya daha gevşek kurallar içinde tüm insanlara hizmet etme misyonu yüklenmiştir.
Müslüman zihnin kabulü böyleyken, Mescid-i Aksa’yı ve çevresini işgal eden siyonistler bu beldenin sadece bir kavme,Yahudi kavmine, ait olduğunu, buradaki hakimiyetlerinin aynı zamanda kendilerine has ilahlarının da hakimiyeti anlamına geleceğini ileri sürmektedirler. David Ben Gurion, Filistin’in gerçek tanrı tarafından kendilerine söz verildiğini, bunun Arapları ilgilendirmediğini zira bu tanrının Arapların değil kendilerinin tanrısı olduğunu söylerken ırkçı bir tanrının himayesinde hareket ettiklerini işaret ediyordu. Siyonistlerin tanrısı öylesine ırkçıydı ki, Rabbi Yaacov Perin’e göre, bir milyon Arap bir Yahudi’nin tırnağı etmezdi. “Siz Yahudi olmayanlar” isimli kitabında Maurice Samuels hedefleri olan kendilerine ait bir dünya kurulana kadar yakıp yıkmaya devam edeceklerini dile getiriyordu. Mescid-i Aksa ise, orada durduğu müddetçe, tüm insanlığın müşterek ilahı Allah’ın varlığını haykırıyordu.
1967 Savaşı’ndan iki yıl sonra siyonistler Mescid-i Aksa’yı ateşe verirken, ırkçı bir tanrının himayesinde yükseltecekleri Süleyman Mabedi’nin Filistin halkını köleleştirme yolunda atılacak büyük bir adım olacağını düşünüyorlardı. Biliyoruz ki, kutsal olan Mescid-i Aksa’nın taşları değildir. Kutsal olan Mescid-i Aksa’nın işaret ettiği anlamdır. Bunun için olsa gerek İmam Humeyni, Mescid-i Aksa’nın yakılmasının ardından Mescid’in tamiri ile ilgili sorulara, “İsrail Filistin toprağını işgal altında tuttuğu sürece, Mescid-i Aksa’nın restorasyonu vacip değildir! Siyonistlerin cinayeti Müslümanların gözünde canlılığını korumalıdır ki İsrail’in işgali altındaki tüm Filistin topraklarını ve İslami mukaddesatı kurtarmak için harekete geçebilsinler” cevabını veriyordu.
Türkiye’nin öncülüğünde hazırlanan Özgürlük Filosu’nun sembol ismi Mavi Marmara, dünyanın her yerinden gelen her dinden ve kavimden vicdan sahipleriyle, siyonistlerin ırkçı tanrısına meydan okudu. Bu olayla siyonistlerin ırkçı tanrısının insanlığın müşterek ilahı Allah’ın hesabı karşısındaki zayıflığı bir kez daha açığa çıktı. Şimdi, Davutoğlu’nun Mescid-i Aksa’da namaz kılma vaadini ve daha fazlasını gerçekleştirmek için yapmamız gereken şey, Allah’ın kullarını siyonistlerin ırkçı tanrısını Filistin’den kovmak için yaşadıkları tüm beldelerde seferber etmek, bu ırkçı tanrının Türkiye’de yaşayan kölelerini tespit ve teşhir etmek ve yine onların iç ve dış bağlarını kesip atmak, en azından onları buna zorlamak olmalıdır. Cephenin arkasından tüfek uzatanlara aldırmadan, bu ırkçı tanrının köleleri arasında tanıdık isimlerin var olduğunu görmek bahasına bunu yapmalıyız. Bundan imtina etmemeli ve korkmamalıyız. Zira biz, güvende olmak bakımından, Kadir-i Mutlak Allah’ın nezdinde siyonistlerin ırkçı tanrısının sağladığından çok daha fazlasına sahibiz.
Siyonistler emin olabilirler: Irkçı tanrınız Rahman’ın kulları tarafından çok yakında parça parça edilecektir.
Müslüman bir ülke olarak Türkiye’nin Kudüs’e olan yaklaşımı Müslüman zihnin kendi topraklarında yeniden mevzilenmesini de belirleyecektir. Irkçıların kutsal beldeden uzaklaştırılması yönündeki her çabanın en temel sonucu, ırkçılığın ve kavmiyetçiliğin her çeşidinin insan onuruna ve bu yolla Allah’a olan ahde bir saldırı olduğuna dair bilincin gelişmesi ve böylelikle kavmiyetçiliğin Anadolu topraklarında da reddedilmesi olacaktır. Sürecin ilerlemesiyle birlikte, Azeri şair Bahtiyar Vahapzade’nin “İnsanın ezel borcudur insanlığa hürmet / İnsanlığa hürmette liyakattedir Allah” dizeleriyle dile getirdiği “insan”a hürmet olgusu Mescid-i Aksa ekseninde Kudüs ve Filistin’in şahitliğinde yeniden hayat bulacaktır.
Müslümanların ve onları takip eden tüm hür vicdanların “insan” ile Allah arasındaki, kimi zaman kopsa bile her seferinde yeniden düğümlenebilen bağın sembolü Mescid-i Aksa ile ilişkisi her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın hiçbir kavme has bir ilah olmadığı gerçeğine dayanmaktadır. Her kavimden Müslüman’ın özgürce ziyaret edebildiği Kabe’nin aksine Mescid-i Aksa her kavimden ve dinden insanın buluşma mekanı olarak belirlenmiştir. İnsanlığın bu topraklar üzerindeki haklarını yadsımayan Müslümanların yönetiminde Mescid-i Aksa, Allah’ın yüceliğinin, tevhidin, kavimlerin tevhid bilincine dair yaşadıkları sürecin anlatıldığı bir okula dönüştürülmüştür. Böylelikle, Kabe Müslümanların buluşma alanı olarak bir vazife ifa ederken, Mescid-i Aksa’ya daha gevşek kurallar içinde tüm insanlara hizmet etme misyonu yüklenmiştir.
Müslüman zihnin kabulü böyleyken, Mescid-i Aksa’yı ve çevresini işgal eden siyonistler bu beldenin sadece bir kavme,Yahudi kavmine, ait olduğunu, buradaki hakimiyetlerinin aynı zamanda kendilerine has ilahlarının da hakimiyeti anlamına geleceğini ileri sürmektedirler. David Ben Gurion, Filistin’in gerçek tanrı tarafından kendilerine söz verildiğini, bunun Arapları ilgilendirmediğini zira bu tanrının Arapların değil kendilerinin tanrısı olduğunu söylerken ırkçı bir tanrının himayesinde hareket ettiklerini işaret ediyordu. Siyonistlerin tanrısı öylesine ırkçıydı ki, Rabbi Yaacov Perin’e göre, bir milyon Arap bir Yahudi’nin tırnağı etmezdi. “Siz Yahudi olmayanlar” isimli kitabında Maurice Samuels hedefleri olan kendilerine ait bir dünya kurulana kadar yakıp yıkmaya devam edeceklerini dile getiriyordu. Mescid-i Aksa ise, orada durduğu müddetçe, tüm insanlığın müşterek ilahı Allah’ın varlığını haykırıyordu.
1967 Savaşı’ndan iki yıl sonra siyonistler Mescid-i Aksa’yı ateşe verirken, ırkçı bir tanrının himayesinde yükseltecekleri Süleyman Mabedi’nin Filistin halkını köleleştirme yolunda atılacak büyük bir adım olacağını düşünüyorlardı. Biliyoruz ki, kutsal olan Mescid-i Aksa’nın taşları değildir. Kutsal olan Mescid-i Aksa’nın işaret ettiği anlamdır. Bunun için olsa gerek İmam Humeyni, Mescid-i Aksa’nın yakılmasının ardından Mescid’in tamiri ile ilgili sorulara, “İsrail Filistin toprağını işgal altında tuttuğu sürece, Mescid-i Aksa’nın restorasyonu vacip değildir! Siyonistlerin cinayeti Müslümanların gözünde canlılığını korumalıdır ki İsrail’in işgali altındaki tüm Filistin topraklarını ve İslami mukaddesatı kurtarmak için harekete geçebilsinler” cevabını veriyordu.
Türkiye’nin öncülüğünde hazırlanan Özgürlük Filosu’nun sembol ismi Mavi Marmara, dünyanın her yerinden gelen her dinden ve kavimden vicdan sahipleriyle, siyonistlerin ırkçı tanrısına meydan okudu. Bu olayla siyonistlerin ırkçı tanrısının insanlığın müşterek ilahı Allah’ın hesabı karşısındaki zayıflığı bir kez daha açığa çıktı. Şimdi, Davutoğlu’nun Mescid-i Aksa’da namaz kılma vaadini ve daha fazlasını gerçekleştirmek için yapmamız gereken şey, Allah’ın kullarını siyonistlerin ırkçı tanrısını Filistin’den kovmak için yaşadıkları tüm beldelerde seferber etmek, bu ırkçı tanrının Türkiye’de yaşayan kölelerini tespit ve teşhir etmek ve yine onların iç ve dış bağlarını kesip atmak, en azından onları buna zorlamak olmalıdır. Cephenin arkasından tüfek uzatanlara aldırmadan, bu ırkçı tanrının köleleri arasında tanıdık isimlerin var olduğunu görmek bahasına bunu yapmalıyız. Bundan imtina etmemeli ve korkmamalıyız. Zira biz, güvende olmak bakımından, Kadir-i Mutlak Allah’ın nezdinde siyonistlerin ırkçı tanrısının sağladığından çok daha fazlasına sahibiz.
Siyonistler emin olabilirler: Irkçı tanrınız Rahman’ın kulları tarafından çok yakında parça parça edilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder