Gürkan BİÇEN
Bir kişinin aklına tabi olan onun zanlarına da tabi olur. Türk dış politikasını ideal “sıfır sorun” ekseninde tanımlarken Türkiye, farkında olsun veya olmasın, bu politikanın mimarının bu politikayı fırtınalı bir denizde dalgaların insafına bırakılmış bir gemiye çeviren esaslı bir hatasına da teslim olmuştur: Siyonist yapının mahiyetini kavrayamamak.
Siyonist yapı bölge halklarının rızasına binaen varlık bulmadığı gibi, BM çatısı altında olması da ona tek başına meşruiyet sağlamaz. Zira Siyonist yapı Müslüman Dünya’yı kontrol edebilmek adına “Düşman Arap denizinde küçük sadık Yahudi platosu” olarak dizayn edilmiş ve Noam Chomsky’nin deyimiyle “Amerika’nın askeri üssü” olan devasa bir örgütten ibarettir. Siyonist yapıyı yeryüzünün diğer devletleri ile bir tutmak, ondan bir toprağın kendi halkının siyasal örgütlenmesi neticesi varlık alanı bulan tabii bir devletin hareket tarzını icra etmesini beklemek hiçbir temele dayanmayan bir iyimserliktir. Türk dış politikası bu yolda “yenilenin doymadığı” bir oyunun tarafı olmuştur ve her seferinde yeni bir şans daha istemektedir.
Türkiye, Suriye ile Siyonist yapı arasında bir barış sağlayabileceğini düşünmüş, buna inanmış ve bunun için gayret sarf etmiştir. Filistin Yönetimi ile Siyonistlerin anlaşmalarını istemiş ve bu uğurda daha evvel hiçbir iktidarın yapmaya cüret etmediği bir şeyi yapmış, tescilli bir katil olan Şimon Peres’in Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden hitap etmesine imkân tanımıştır. Dış politikanın mimarı Türkiye’nin bir “ağabey” gibi hareket ettiğini düşünse de, Siyonist yapı Türkiye’nin bu sanrısına bir an olsun itibar etmemiştir. Siyonist yapı Türkiye’nin çabalarına önce Türk hava sahasını kullanıp Suriye topraklarına saldırarak ve ardından da Gazze’ye yönelik kirli savaşı başlatarak teşekkür etmiştir. Türkiye’nin “ağabey” vasfının Siyonistler tarafından dikkate alınmaması Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı sinirlendirmiş ve Siyonistlerin yaptığının Türkiye’ye hakaret anlamına geldiğini söylemesine sebep olmuştur.
Türkiye, Suriye ile Siyonist yapı arasında bir barış sağlayabileceğini düşünmüş, buna inanmış ve bunun için gayret sarf etmiştir. Filistin Yönetimi ile Siyonistlerin anlaşmalarını istemiş ve bu uğurda daha evvel hiçbir iktidarın yapmaya cüret etmediği bir şeyi yapmış, tescilli bir katil olan Şimon Peres’in Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden hitap etmesine imkân tanımıştır. Dış politikanın mimarı Türkiye’nin bir “ağabey” gibi hareket ettiğini düşünse de, Siyonist yapı Türkiye’nin bu sanrısına bir an olsun itibar etmemiştir. Siyonist yapı Türkiye’nin çabalarına önce Türk hava sahasını kullanıp Suriye topraklarına saldırarak ve ardından da Gazze’ye yönelik kirli savaşı başlatarak teşekkür etmiştir. Türkiye’nin “ağabey” vasfının Siyonistler tarafından dikkate alınmaması Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı sinirlendirmiş ve Siyonistlerin yaptığının Türkiye’ye hakaret anlamına geldiğini söylemesine sebep olmuştur.
Türkiye hakarete alışık bir ülkedir. Zira Türkiye kendi ekseninde dönen ve kendi politik kurgusunu var eden bir ülke değildir. Öyle olsa idi kısa bir süre evvel kendisine hakaret ettiğini ileri sürdüğü Siyonist yapının uluslararası kurumlar nezdinde meşru kabul edilmesine imkân sağlamazdı. Örneğin, Siyonist yapıya OECD üyeliğinin yolunu açmazdı. Siyonist yapıya bu yolu açarken Türkiye, OECD üyeliğiyle Siyonist yapının “insan haklarına saygılı ve daha şeffaf olmak” zorunda kalacağını ilan etti. Bu tarihten 20 gün sonra, 31 Mayıs 2010’da Siyonist yapı insan hakları ve şeffaflıktan ne anladığını Mavi Marmara isimli Türk gemisine saldırıp 9 Türk vatandaşını katlederek (şehit ederek) gösterdi.
Dışişleri Bakanımıza göre Mavi Marmara’nın hesabı henüz sorulmadı. Türkiye’nin elini bağlayanın ne olduğunu ne bakanımız ne de başkaca bir yetkili açıklamak niyetinde. Ancak, Mavi Marmara’nın hesabını soramayanların her biri bugün bükemedikleri Siyonist bileğin yerine Suriye’nin bileğini bükmenin ve Türkiye’nin “ağabey” rolünü Siyonist yapının istekleri doğrultusunda oynamasına razı olacak bir Suriye’yi var etmenin peşine düşmüş haldedir. Suriye rejiminin Vandallığı sabit olsa da, bu durum Türkiye’ye Siyonist yapıya karşı konumlanmış bir rejimin yıkılmasını açıktan isteme hakkı vermez. Topraklarını Amerikan istihbaratına, askerine ve parasına sınırsız bir şekilde açmış bir Türkiye’nin Nato kapsamında bulunduğu Afganistan’da kendi halkına işkence eden ve insanları keyfe keder bir şekilde öldüren Afgan polisini ve askerini eğittiği bir dönemde ve bu eğitim faaliyetine halen devam ederken, Siyonist yapı ile savaşın bir unsuru olan bir başka ülkeye yönelik tutumu iki yüzlülük olarak değerlendirilebilir.
Dışişleri Bakanımıza göre Mavi Marmara’nın hesabı henüz sorulmadı. Türkiye’nin elini bağlayanın ne olduğunu ne bakanımız ne de başkaca bir yetkili açıklamak niyetinde. Ancak, Mavi Marmara’nın hesabını soramayanların her biri bugün bükemedikleri Siyonist bileğin yerine Suriye’nin bileğini bükmenin ve Türkiye’nin “ağabey” rolünü Siyonist yapının istekleri doğrultusunda oynamasına razı olacak bir Suriye’yi var etmenin peşine düşmüş haldedir. Suriye rejiminin Vandallığı sabit olsa da, bu durum Türkiye’ye Siyonist yapıya karşı konumlanmış bir rejimin yıkılmasını açıktan isteme hakkı vermez. Topraklarını Amerikan istihbaratına, askerine ve parasına sınırsız bir şekilde açmış bir Türkiye’nin Nato kapsamında bulunduğu Afganistan’da kendi halkına işkence eden ve insanları keyfe keder bir şekilde öldüren Afgan polisini ve askerini eğittiği bir dönemde ve bu eğitim faaliyetine halen devam ederken, Siyonist yapı ile savaşın bir unsuru olan bir başka ülkeye yönelik tutumu iki yüzlülük olarak değerlendirilebilir.
Türkiye’nin çağrılarının bir anlam kazanması onun Nato’dan ayrılmasına, askeri üslerini Amerikan’ın kullanımına kapamasına, Amerikan istihbaratına Türkiye’de hayat hakkı tanımamasına bağlıdır. Böylelikle Türkiye Amerikan gerçeğiyle yüzleşebilir ve yanımıza toplanan kâfirlerin Suriye’dekilerden daha hayırlı olmadıklarını anlayabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder