Doğrusu,
elektronik posta adresime gelen ve içeriğinde, “Değerli Efendim, Dışişleri
Bakanımız Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun himayelerinde
gerçekleştireceğimiz ‘Birleşmiş Milletler Zemininde Filistin Meselesi’ konulu
konferansımıza teşriflerinizi rica ederiz. Erol Yarar. Filistin Platformu
Başkanı” ifadesinin yer aldığı daveti okuduğumda, “Bakalım follukta ne
bulacağız?” demekten kendimi alamadım. Zira Filistin Platformu tarafından
tercüme edilen Goldstone Raporu’na önsöz yazan Erol Yarar, bu önsözde, Filistin
meselesinin Türk halkı için sadece siyasi bir mesele olduğunu belirtmiş ve
böylelikle akidevi bir davayı Türk hükümetinin sofrasına meze olarak servis
etmişti. Filistin konferansı 3 Mayıs 2012 günü Bağlarbaşı Kültür ve Kongre
Merkezinde gerçekleştirildi. Konferansta yapılan konuşmalar basına yansıdığında
folluğumuza göz atmış oldum ve böylece orada, Siyonistlerin Baasçılardan daha
mübarek olduğuna inanan bir haleti ruhiyenin yansımasını gördüm.
Konferansın
hamisi Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu konferansta yaptığı konuşmada; “Her
ırktan, her dinden insanlar Filistin'in bu hakkını teslim ediyor. BM'nin Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi'nin
onlarca, hatta yüzlerce kararı var. Sadece BM Güvenlik Konseyi'nin 89 kararı
vardır İsrail'in hiç uygulamadığı. Bugün hala Filistin halkı kendi özgür
devletinde yaşayamıyorsa burada bir vicdan çelişkisi vardır, güç ile değerler
arasında bir çelişki vardır. Bu çelişkinin giderilmesi lazım. Bu çelişkinin giderileceği makam da BM'dir” diyerek
Birleşmiş Milletlerin yüzlerce kararının Siyonistler tarafından dikkate
alınmadığını ancak buna rağmen çözümün yine Birleşmiş Milletlerde aranması
gerektiğini dile getirmiş. Sayın Bakanın da malumudur ki, Siyonistler aleyhine
alınması gereken yüzlerce karar da Amerikan vetosu ile karşılaşmış, Güvenlik
Konseyi’nden geri çevrilmiştir.
Sayın Davutoğlu’nun
bu tespitinde zerrece hata yoktur. Gerçekten de, Siyonist yapı Birleşmiş
Milletler üyesi olmasına rağmen bu teşkilatın yol ve yöntemine uymamaktadır.
Öyle ise hata BM kararlarının tespitinde değil, ki bunlar vakadır, Siyonist
yapıya bir devlet payesi veren zihinde olmalıdır. Böyle de olsa, Sayın
Davutoğlu naklettiğim açıklamasıyla siyasi/ diplomatik bir nifakın girdabına kapılmıştır.
O, Birleşmiş Milletler kararlarını yüzlerce kez hiçe sayan Siyonistlerle ilgili
problemin çözüm yerini yine Birleşmiş Milletler olarak gösterirken, Suriye’ye
uluslararası askeri müdahalenin yolunu kapatan Rusya ve Çin vetosunun ardından
Birleşmiş Milletlerin bypass edilebileceğini, Birleşmiş Milletler izin vermedi
diyerek zalim bir yönetime müsamaha gösterilemeyeceğini ve bunun için
Türkiye’nin elinden gelen her şeyi yapacağını, bu cümleden olmak üzere, Suriye
rejimine karşı olan bütün ülkeleri Suriye’nin Dostları adı altında bir araya
getireceklerini ve bu ülkelerle birlikte Suriye’deki rejime karşı her türlü
yaptırımı değerlendireceklerini ifade etmişti. Suriye’nin Dostları’nın serüveni takip eden herkesin malumu olsa da, bu
vesileyle, Davutoğlu’nun Türk dış politikası için çizdiği yolda gerektiğinde
Birleşmiş Milletlerin dahi göz ardı edilebileceğini görmüş olduk.
Türkiye’yi
Suriye konusunda ısrarcı kılan saikin nelerden ibaret olduğunu bilemiyoruz.
Zira Sayın Davutoğlu’nun getirdiği hiçbir argüman ikna edici mahiyette değil.
Türkiye’nin ilkelere dayalı bir dış politika izlediğini varsaymamız için benzer
olayların hepsinde benzer tavırları takınmasını beklemek hakkımız olmalı.
Siyonist yapı karşısında eli kolu bağlı bir Türkiye’nin Suriye meselesinde ilan
ettiği adalet, hürriyet, halkın egemenliği esaslarını hayata geçirebilmek için
tıpkı Suriye için yaptığı gibi Birleşmiş Milletleri bypass ederek bu duruşunu
somutlaştırması gerekmez mi? Siyonistlerin Türkiye’nin de işgal olarak kabul
ettiği 1948 ve 1967 sınırlarında yaşayan insanlara yaptığı zulümlerden ayrı
olarak kendi vatandaşı olan Araplara yaptığı haksızlıklar da ayan beyan
ortadayken ve Siyonistler, Davutoğlu’nun da belirttiği gibi, Birleşmiş
Milletler kararlarına uymamakta ısrarcı iken, Türkiye’nin Filistin Dostları adı
altında uluslararası bir hareket başlatıp Birleşmiş Milletleri bypass etmesi ve
Filistin’e her açıdan müdahale etmesi ilkelere dayalı bir duruşun gereği değil
midir?
Türkiye,
Suriye ile Siyonistleri barıştırma çabasında başarısızlığa uğradı ve bugün,
Suriye’deki yönetimi değiştirerek Siyonistlere teslim olacak bir Suriye
yaratmanın peşinde koşmakta. Türkiye Filistin halkının hakları konusunda samimi
ise bunu Birleşmiş Milletleri bypass ederek göstermeli, Arap Baharı’nı da bu
yolla sınamalıdır. Sayın Davutoğlu tıpkı Suriye için yaptığı gibi Filistin için
de Tunus’u, Mısır’ı, Libya’yı, Suudi Arabistan’ı, Katar’ı, Birleşik Arap
Emirlikleri’ni, Bahreyn’i ve Filistin ile dost olduğunu düşündüğü tüm diğer
ülkeleri bir araya gelmeye ve her türlü yaptırım ve müdahale yolunu kullanarak
Filistin’i özgürleştirmeye davet etmelidir. İlk adım olarak Türkiye’nin
Siyonistlerle olan diplomatik ilişkisini kesmeli ve Suriye’de Arap ülkelerine
gösterdiği örnekliği Filistin için de göstermelidir. Türkiye, şayet iddia
edildiği gibi küresel güç olma yolunda emin adımlarla ilerleyen ve bölgenin
değişimini etkileme kudretine sahip bölgesel bir aktör ise bunu rahatlıkla
yapabilir.
Yanlış
anladıysam lütfen düzeltin; Mavi Marmara topunu Birleşmiş Milletlere atanların
buna asla yanaşmayacağını mı söylediniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder