Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a “haftalar değil günler”
tanımasının üzerinden yaklaşık bir sene geçti. Batı Dünyası’nın koçbaşı haline
gelen Türkiye’nin de katkıları ile Suriye’de kanlı bir süreç yaşansa da, Esad
yerinden edilemedi. Türkiye’nin Batı tarafından Suriye kapısında
kullanılmasından duyulan memnuniyet o dönemde en üst düzeyde dillendiriliyor,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül İngiltere gezisinin ardından yaptığı bir söyleşide
Türkiye’ye gösterilen itibardan bahsederek; “İngiltere dahil Avrupa ülkeleri
Libya'ya gösterdiği duyarlılığı Suriye'ye göstermiyor. ABD Dışişleri Bakanı,
'Arap Birliği ve Türkiye'nin etkisi fazla olur' diyor. Biz başkalarının ne baskısıyla ne de teşvikiyle hareket eden bir ülke
değiliz. Ama doğrusu bu aralar bize çok kredi veriyorlar, bundan da memnun
oluyoruz. Bize kredi vermekte biraz kıskançtırlar biliyorsunuz.”, diyordu.
Cumhurbaşkanının “kredi”den kastının ekonomik destek olup olmadığı
belirleyemesek de, Suat Parlar Türkiye’nin Suriye meselesini Batı’dan para
koparmanın bir aracı olarak kullandığını ileri sürer. Türk basının muteber (!)
kalemleri günlerin, haftaların, ayların dolması ve fakat Suriye’de istenen
rejim değişikliğinin silah zoruyla gerçekleştirilememesi ve Türk halkının
hükümetin Suriye’ye yönelik anlamsız saldırganlığını sorgular hale gelmesi üzerine
suçu yıkacak bir yer buldular: İran
Muhafazakâr bilinen yayın
organlarında kalem oynatan “maaşlı” kişiler İran’ın Türkiye içindeki etkisini
dile getirip Türk hükümetinin halkı ikna edememesinin sebebini bu etkiye
bağlamaya çalışıyorlar. Onlara göre her musibetin başı Şii İran Türkiye’deki
uzantıları vasıtasıyla Suriye Baas’ı lehine akıl almaz derecede etkili bir
propaganda faaliyeti yürütmekte ve böylelikle Türk halkının Suriye’de
yaşananlara hükümetin beklediği yönde tepki vermesinin önüne geçmektedir. Onlar
bu iddianın inandırıcı olması için “nasıl olmuş da daha evvel bunu fark
edememişiz”, şeklinde ağlanmayı ihmal etmemektedirler. Yine onlara göre İran ve
onun Türkiye’deki uzantıları Suriye meselesinde yanlış tarafta durmakta,
Rusya’nın Ortadoğu’ya dönmesine ve Amerika’nın bölgedeki etkisinin
zayıflamasına sebep olmaktadırlar. Bin dereden su getirerek geveledikleri şey
tam da budur: Suriye’de akan kan değil Amerika’nın Ortadoğu’daki etkisinin
azalmasıdır mesele.
Bu muteber (!) kalemlerin dikkatlerini
çekmek istediğim bir iki nokta var: Her şeyden evvel Suriye konusunda Batı’nın
ve Türkiye’nin safında yer almayanların İran’ın yahut bir başka ülkenin
uzantısı/ nüfuz ajanı oldukları yönündeki iddianız samimiyetten uzaktır. Zira
birbirinden farklı birçok kesim Türk hükümetinin Suriye politikasına karşı
çıkmakta, bu politikanın Türkiye’nin menfaatlerini haleldar ettiğini ısrarla
vurgulamaktadır. Bunların her birini bir ülkenin hesabına kaydetmeye
kalktığımızda, muteber (!) kalemleri de doğrudan Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt
ve Batı ittifakı hesabına kaydedebiliriz. Hâlbuki bu “maaşlı” kişiler hakkında
böyle demiyor, onların kemikleşmiş mezhepçi, bayrakçı, toprakçı bakış
açılarıyla hakikati kaybeden kişiler olduklarını söylemekle yetiniyoruz.
Bu kalemler, İran’ın yahut bir başka
ülkenin Türk merkez medyasında yeri olmadığını, İran’ın nüfuz ajanları olarak
göstermek istedikleri kişilerin Türk halkının geneline hitap edebilecekleri
hiçbir araca sahip olmadıklarını, içinde
muhafazakâr radyoların, televizyonların, gazetelerin ve dergilerin de yer
aldığı merkez ve çevre medyanın hükümet politikasına tümüyle destek verdiğini
elbette çok iyi biliyorlar. Bu basın yayın organlarını takip edenler İran’ın
son bir yıl içinde bu tür kalemlerin şiddetli saldırısına maruz kaldığını ve
bunun İran’ın Müslüman halklar nezdindeki itibarının zedelenmesi için
yapıldığını görüyorlar. Bu kalemler Türkiye’nin niçin Batı’nın koçbaşı olduğunu
izah etmiyorlar ancak İran’ın niçin Türkiye’nin politikalarına boyun eğmeyerek
onu zora soktuğunu tartışıyorlar. Onlar bununla da yetinmiyor, tüm kalem
sahiplerinin İran’a sövmesini ve Batı-Arap-Türk ittifakının yanında yer
almasını istiyorlar. Onların yazılarından izzet ve şerefi bu ittifakın yanında
aradıkları anlaşılıyor.
Onlara, Türkiye’nin aldığı/
alacağı kredilerle ilgimiz olmadığını, Türk dış politika yapıcıları gibi günlük
ve haftalık planlarımız bulunmadığını, Rusya’nın Ortadoğu’da söz sahibi
olmasını okyanuslar ötesinden gelen Amerikan gücünden daha büyük bir tehlike
olarak görmediğimizi, İran Türkiye’nin yaptığını yapmadığı sürece ona sırt
çevirmeyeceğimizi ve bizi de Büyük Şeytan’ın emrine koşmak için her ne yolu
denerlerse denesinler asla bu kalemler gibi muteber (!) olmayacağımızı
hatırlatıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder