Birinci Dünya Savaşı Osmanlı
ülkesinin parçalanması ve Müslüman Dünya’nın ulus temelli devletlere uyanması
ile neticelendi. İngiliz – Fransız anlaşmasına binaen kurulan Suriye de
bunlardan birisiydi. Savaş sırasında Cemal Paşa’nın kontrolü altındaki Şam’ın
düşmesinden bir gece evvel şehirden kaçan Türk vali ve diğer yetkililer o
günden sonra bir daha asla Şam’a dönemediler. Şam çok uzun süre, Arap’ın yüzünü
görmemek için şekere yüz çeviren Türklerle küs kaldı. Sonra bir gün Türklerin
arasından birileri çıktı ve “Biz niçin küs olalım ki? Aramızda bir mesele yok
aslına bakarsanız.” deyiverdi. Ardından Şam ile Ankara can ciğer kardeşler
oldular.
Her şey ne kadar güzel derken,
Şam ile Ankara’nın aşkı “geç buldum çabuk kaybettim” sözüyle izah edilebilecek
kadar kısa sürdü. Arap ülkelerinde yükselen halk hareketleri gözleri önce
iktidarı bırakmayan Kaddafi rejimine ve ardından Suriye’ye çevirdi. Ankara bir
anda uyandı ve Şam rejiminin kendi halkının katili olduğunu gördü. Bu hakikat ayan
olunca bir söz en üst düzeyden dillendirilmeye başlandı: “Kendi halkıyla
savaşanlarla, kendi halkını katledenlerle bir resimde yer alamayız!” Amenna… Peki, ya başka halklar?
Bizim için, kendi halkına haksız
bir savaş açmış bir rejimi/devleti başka halklara haksız bir savaş açmış bir
başka rejimden/devletten daha vahşi, daha katlanılmaz kılan nedir ki? Mesela,
ilan edilmemiş bir savaşın mağduru Pakistan’ı gün be gün vuran bir rejim/devlet
sırf kendi halkını değil de bir başka halkı katlediyor diye yanında
durulabilecek, aynı karede poz verilebilecek bir devlet olmayı hak ederken,
diğeri neden konuşulmayacak olandır? Ya
Afganistan nasıl açıklanmalıdır? Kendi ülkelerini savunan bir halkın çocukları
her yıl on binler halinde öldürülürken, insanlar evlerinden, işlerinden
kaçırılıp sorgusuz sualsiz işkencelere uğratılırken ve Afganistan’a monte
edilmiş hükümet işgalcisiyle birlikte sayısız katliama karışırken biz niçin
aynı karede olmaya rıza gösteririz?
Türkiye’nin derdi bir rejimin
kendi halkını katletmesiyle değil, bu açık. Zira Türkiye kendi halkını katleden
başkaca hükümetlerle işbirliğini devam ettiren bir ülke. Türkiye kendi halkını
katledenlere askeri eğitim veren, bunu NATO kapsamında yaptığını deklare eden bir
ülke. Türkiye, maalesef, Batı’nın sarmalına alınmış, ekonomik, siyasi ve askeri
açıdan esir edilmiş bir ülke. Yine Türkiye, hayalperest bir zihnin sanrılarına mahkûm
edilmiş bir ülke.
Esad’a iki hafta verdiniz ve Esad
blöfünüzü gördü. Şimdi zıvanadan çıkmış Türk İslamcılar sizi yüz sene evvel
kaçarak çıktığınız Şam’a girmeniz için ikna etmeye çalışıyorlar. Yüz sene evvel
Şam’ı terk ettiğinizde yerinizi Batılılar doldurmuştu. Bugün Batılılarla
birlikte Şam’a girmenin hayalini kuruyorsunuz. Tabii orada kaçarak Şam’ı
bırakacak bir Esad var ise.
Türkiye Suriye’yi iç işi olarak
gördüğünü söylese de, başka halkları katletmeye cevaz veren Türkiye’nin iç
savaş için kışkırttığı Suriye halkını da katli caiz “başka halk” olarak gördüğü
açık. Aksi halde o, her iki tarafı da silah bırakmaya davet eder ve BM’de
yediği Rus tokadının acısını başka bir konferansta unutmak için herkesi yine
İstanbul’a davet etmezdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder