Gürkan BİÇEN
İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (İDSB) Türkiye’nin uluslararası alanda söz sahibi olabilmek için Müslüman ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirme çabasının bir sonucu olarak kurulmuş bir dernektir. Üyeleri kişiler değil başkaca derneklerdir. Finansmanı ise, bilen bilir, Başbakanlık’ın, Tika’nın, Cumhurbaşkanlığı’nın, THY’nin ve sair kuruluşların açık ve örtülü yöntemlerle aktardıkları fonlarla sağlanır. İki yüze yakın üyesinin ekseriyeti zaten kendi ülkelerinde de ihtiyaç içinde olan derneklerdir. Benzerleri gibi İDSB de proje adı altında sunduğu, aslında dışişlerinin tavsiye ve görüşleri doğrultusunda planlanmış bazı çalışmaların finanse edilmesiyle görünürlük elde eder. Bu haliyle İDSB elinde ekmeği ve gazetesiyle evine dönen emektar baba görünümündeki hükümet komiseridir.
İDSB hepimizi derinden yaralayan Suriye’deki elim olaylar sebebiyle bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiş ve Genel Başkan Necmi SADIKOĞLU’nu bununla vazifelendirmiş. O da, şiddeti, katliamı telin eden konuşmasını şu sözlerle sürdürmüş:
“Komşumuz ve kardeşimiz Suriye'de sözde direniş ekseni vs gibi asılsız iddialarla meşru gösterilmeye çalışılan Esed rejimi masum bir halkı katletmekle yetinmemekte İslam'ın en bariz sembollerini, alimleri ve kutsal mekanlarımız olan camileri de hedef almaktadır. Şebbiha denilen mezhepçi temelde kullanılan rejime bağlı paramiliter güçler camileri hedef almakta, basmakta, rast gele tutuklamalar gerçekleştirmekte, sokaklardaki insanları ayırt etmeksizin öldürmekte ve sivil yerleşim yerlerini Esed güçleriyle birlikte bombalamaktadır. (…) Elinde hiçbir şeyi olmayan mazlum ve mağdur bir halk tanklarla, uçaklarla, ağır silahlarla hatta çeşitli ülkeler ve örgütlerin militanlarının açıkça katliamlara destek vermesiyle öldürülüyor.”
Ben size İDSB’ye üye olabilmek için şiddete bulaşmamış olmanın şart olduğunu, bunun İDSB tüzüğünün bir gereği olduğunu hatırlatmayacağım. Zira derneğin adı bunu ortaya koymakta: Sivil Toplum... Ama ben, şiddet ile arasına mesafe koymuş uluslararası bir derneğin Suriye’deki çatışmaların bir tarafını açıkça destekleyerek; “Vicdan sahibi sayıları on binlerle ifade eden üst düzey komutan, subay ve asker ile çeşitli yetkililer rejimden ayrıldıklarını ilan etmişlerdir. Suriye Milli Meclisi adlı bir oluşum ile askeri bir yapı teşkil edilmiş Suriye'deki devriminin yaklaşık olarak tüm renklerini bir arada tutan muhalif yapı ortaya çıkmıştır.” şeklinde beyanda bulunmasının sebebini Sayın SADAKOĞLU’ndan sormanızı isteyeceğim. Müslümanların Suriye’deki şiddete karşı çıkması elbette makuldür ancak aklıselim şiddete karşı bir derneğin her iki tarafa da şiddete son vermesi yönünde bir çağrı yapmasını gerekli kılmaz mı?
İDSB’nin asıl suçu –kusuru değil- ise yukarıda altını çizdiğim sözleri sarf etmiş olmasıdır. Kendi üyeleri arasında Suriye kökenli “Filistin Halkına Yardım Derneği” bulunan bir derneğin Filistin’in özgürleştirilmesi için mücadele eden Direniş Ekseni için “sözde” tabirini kullanması bir cürüm değil midir? Otuz senedir halkı ve rejimiyle Direniş Ekseni’nin mihveri İran İslam Cumhuriyeti’nin yanında yer almış bir ülke için “sözde” tabirini bu düzeyde bir derneğin kullanması nasıl bir cürettir? Siyonistlerden Mavi Marmara şehitlerinin hesabını soramamış bir devletin yasalarına göre kurulmuş bu dernek “sözde Direniş Ekseni” tabirini kullanırken, birçok elden ve kaynaktan süzülerek gelen ve nihayetinde İslam’ın rengini alarak yeniden ete kemiğe bürünen Direniş’in varlığına, onun aziz şehitlerine, gözbebeği gazilerine, dullarına, yetimlerine, fedakâr ana-babalarına karşı vicdani bir sorumluluk hissetmez mi? Şehid Şeyh Ahmet Yasin’in, Şehid Abbas Musavi’nin, Şehid İmad Mugniye’nin, Şehid Mahmud Mebhuh’un kanlarından utanmaz mı? Hele hele Direniş Ekseni’ni Müslüman bir halkın kanına girmekle itham ederken İslam İnkılâbı Rehberi İmam Hamaney başta olmak üzere, Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Filistin İslami Cihad Genel Sekreteri Ramazan Şallah ve İslami Direniş Hareketi (Hamas) Siyasi Lideri Halit Meşal’e iftira attığının farkında olmaz mı?
Onlara diyorum ki, sizin bu tavrınız hakikate ve ilan ettiğiniz tüzüğe sadakatsizliktir. Siz bu açıklamayı yaparken üyelerinizin ekseriyetinin fikrini almış değilsiniz. Öyle olsaydı bu sözleri sarf edemezdiniz zira listenizde Direniş Ekseni’ni “sözde” olarak nitelemenize, Direniş’i Müslümanların kanına girmekle itham etmenize açıkça karşı çıkacak, Türkiye’nin silahlı muhalefete destek verdiğini hatırlatacak üyelerin varlığını biliyorum.
İDSB içindeki Türkiye kökenli üye dernekleri İDSB’nin Direniş Ekseni’ni “sözde” olmakla itham eden ve Direniş’i katillerle aynı kefeye koyan bu açıklamasını tartışmaya açmaya davet ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder