Translate

17 Ekim 2007 Çarşamba

* YÜCE MAHKEME

İnsan olabilmenin – bunun da ötesinde tüm mülk aleminin - nirengi noktasını “adalet” olarak bildiren İslam, elbette ki en güzel bir örneklik ile neyin adil olduğunu da bildirmiştir. Adalete ilişkin tafsili bir sayım yapmak istesek elde edeceğimiz liste içinde bir çok hususun diğer ideolojilerin ilkeleri / hedefleri / sonuçları arasında da var olduğunu göreceğiz. Halbuki bunlar “insan olma” yolunda harcanan çabanın karşılığını bize eksiksiz vermiyor.

Merve Kavakçı, davasının “Yüce Mahkeme”ye intikal ettiğini söyleyerek şahsi arazlardan beri olma yolunda kayda değer bir başarı gösterdiği gibi, bulunduğu noktanın, hedeflerinin aynılığı / yakınlığı / benzerliği ilan edilse de diğerlerinden farkını; aramızdaki tüm ihtilafların açığa çıkarılacağı bir anın / kudretin varlığını göstererek de ortaya koymuş oldu. Bir şahsa / kavme /gruba olan garezimizin onlar aleyhine adaletten ayrılmamıza sebep teşkil etmeyeceğinin bilinciyle yaşamaktır bizi “yol”da ilerleten.

Farkında olunması gereken şey; şahsi hesapları “Yüce Mahkeme”ye bırakmanın bizi ahlaken yükseltmesine rağmen ammenin haklarını “Yüce Mahkeme”ye bırakmanın bizi “insan olma” vasfından uzaklaştırdığı gerçeğidir. Merve Kavakçı’nın gösterdiği tavır, yeryüzünde adaletin tesisi, halkın haklarının müdafaası için mücadele etmek zorunda olan Müslümanlara bir atalet kapısı açmamalıdır. Zira tüm Anadolu bilmektedir ki, hafızalardan silinmeyen o anlar Merve Kavakçı’nın şahsı sebebiyle yaşanmış değildir. Merve Kavakçı’nın şahsında Anadolu halkının haklarına yöneltilen o ağır tecavüzün hesabının bir faninin hayatının son bulmasıyla kayıtlardan / zihinlerden silineceğini ummak / silinmesini istemek “insan olma” yolundaki seyrimizin akamete uğramasından başka bir şey değildir.

Bir ölümün ardından İslam Medeniyeti’nin kaynaklarının her şeyin unutulması amacıyla seferber edilmesi, buna itiraz edenlerin kınanması Anadolu Müslümanlarının zihinlerindeki bulanıklığın, belki yorgunluğun ve belki de olmaması gereken bir yerde buluşma arzusunun işareti olmalıdır. Yüzünü “insan olma” gayretinden yana çevirenlerin yeryüzünde adaleti tesis etmekten geri kalmaya haklarının olmadığının her daim bilincinde olmaları ve bunu birbirlerine durmaksızın, yorulmaksızın, bıkmaksızın hatırlatmaları, tavsiye etmeleri “yol”un olmazsa olmaz şartıdır.

Anadolu insanı bilmelidir ki, yeryüzü hayatına dair, insan için “Yüce Mahkeme”den hiçbir şey yoktur. “Yüce Mahkeme” yeryüzünde uğradığımız haksızlıklara derhal el koymaz. “Yüce Mahkeme”nin Sahibi, bizden, tüm ihtilafların iç yüzünü açıklayacağı o günden evvel tüm ihtilaflarımızı adil bir şekilde yeryüzünde çözmemizi istemektedir. Her birini özgür, her birini günahsız yarattığı ruhların köleleştirilmemesi, saptırılmaması için gerekli mücadeleyi yeryüzünde vermemizi istemektedir. Vaktin çok geç olduğu an, “Yüce Mahkeme” anıdır ki işte o; sadece insanların haklarını gasp edenlerin değil, insanların haklarını müdafaadan makul ve makbul bir gerekçesi olmaksızın geri duranların da “insan olma” yolunda ayaklarının dolaşmış olduğunu görecekleri an olacaktır.

Yeryüzünde adalet adına yapmadığınız hiçbir şeyi “Yüce Mahkeme”de sizin terazinizde bulamayacağınızı, her zalimin ardından apar topar sarıldığınız, İslam Medeniyeti’ne ait kaynaklardan cımbızla seçerek çıkardığınız argümanların ise size istihza edeceğini söylemek zorundayım.

Siz de düşünün; İnsan olandan başkası cennete girer mi?

Hiç yorum yok: