Translate

21 Mayıs 2010 Cuma

Goldstone Raporunun Ardından

Gürkan BİÇEN

Filistin Platformu tarafından tercüme ettirilen Goldstone Raporu’nun[i] tanıtımı yakın zaman önce yapıldı ve rapor resmi makamlar, siyasiler[ii], akademisyenler ve yabancı misyonların akabinde halka da açıklanmış oldu. Bilindiği üzere siyonistler Gazze’deki Hamas hükümetini düşürmek, Gazze merkezli direniş hattını çökertmek amacıyla Temmuz 2006’da Lübnan’a yönelik başlattıkları saldırıya benzer bir savaşı 27 Aralık 2008 tarihinde Gazze’ye yönelik olarak başlatmışlar ve tüm dünyanın gözleri önünde cereyan eden bu savaş sırasında tüm insani ve hukuki sınırları göz ardı etmişlerdi. Bu saldırılarda BM’nin Srebrenica’da ilan ettiği “güvenli bölge” açıklamasına benzer “güvenli bina”lar dahi vurulmuş ve bu binalara sığınan büyük çoğunluğu kadınlar ve çocuklardan oluşan onlarca kişi hayatını kaybetmişti. Siyonistler, insan – hayvan ayrımı yapmaksızın nefes alan her canlıyı katledebilmek için kimyasal silahlar da kullanmışlardı. Savaş siyonistlerin ilan ettikleri amaçlarına ulaşmalarını sağlamamışsa da, ancak Gazze’de yaşayan halkın katlandığı sıkıntıların artmasına sebep olmuştur.

Savaşın akabinde bölgede inceleme yapan MAZLUMDER İstanbul Şubesi tespitlerini bir rapor halinde kamuoyuna deklare etmiş[iii] ve Gazze’de “insanlığa karşı suç” işleyen siyonistler hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.[iv] Siyonistler aleyhine başlatılan hukuki süreç siyonist cephede tedirginlik yaratmış ve sürecin siyonistlerin aleyhine bitmemesi için tüm imkanların kullanılacağı açıklanmıştır.[v] Türkiye’nin Gazze’nin yanında duruşu siyasi ve hukuki bir zemine yayılamamış ve neticede Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin siyonistler aleyhine yürütülen ceza soruşturmasının devamına izin vermemiştir.[vi] Türkiye medya alanında gösterdiği beceriyi hukuki alanda sürdürme kabiliyetini gösterememiştir. Alınan kararın arka planı bize malum olmasa da, bunun asgari hadde bile olsa siyasi sonuçları olacağını da belirtmek zorundayız.

Böylesi bir tablo karşısında Filistin Platformu’nun yaptığı bu çalışmanın siyonist cepheye yönelik insani ve hukuki mücadelenin yeni bir parçasına dönüştürülmesi halinde anlam kazanacağı ortadadır. Zira Goldstone Raporu ne Türkiye halkının ne de uluslararası kamuoyunun bilmediği yeni bir şeyi açıklar haldedir. Raporun temel özelliği bilinen şeylerin BM çatısı altında teyit edilmesini sağlamış olmasıdır. Bu durumda, raporun işlevsel kılınması için başkaca çabalara ihtiyaç duyulacağı ortadadır.

Mevcut haliyle 575 sayfa civarında olan raporun tercümesinin bir an evvel internet ortamına aktarılması, kamuoyunu doğrudan ilgilendiren kısımlarının, ülkemizdeki okuma alışkanlıkları da gözetilerek, müstakil çalışmalara konu edilmesi ve ihtiyaç duyulan kısma ilişkin bilginin bu şekilde yaygınlaştırılması ilk adım olmalıdır. Filistin Platformu’nun tercümesini sağladığı bu raporun yeni bir delil olarak kabul edilmesi ve siyonistler aleyhinde yeni bir suç duyurusunda bulunulması da izlenebilecek bir yoldur. Beklentilerin aksine siyonistlerin OECD’ye girişine izin veren Türkiye’nin koyduğu şerhlerin işlevsel hale getirilmesinin bir yolu da siyonistlere yöneltilen bir hukuki süreç tehdidi olmalıdır. Bu, vicdanlardaki yangını söndürmese de, geleceğe yönelik bir kazanım sağlayabilir.

Filistin Platformu önemli kabul edip Türkçe’ye kazandırdığı bu raporun BM koridorlarında heba olmasına izin vermemeli, BM’nin bu alandaki işlevselliğini kaybedeceğini hesap ederek adaletin tesisi için bölgesel çalışmalara yönelmelidir. Platform, İran, Suriye, Lübnan gibi bölge ülkelerinin “insanlığa karşı suç” işleyenlerin yargılanması için bölgesel bir mahkeme kurmalarına varacak bir süreci takip etmeyi benimsemelidir.

Tüm bunlardan ayrı olarak, tercümeye Filistin Platformu adına bir “önsöz” yazan sayın Erol Yarar, Türk halkı için Filistin meselesinin öncelikle dini değil siyasi bir mesele olduğu yönündeki kanaatini gözden geçirmelidir. Adının anılmasıyla yüz binleri meydanlara döken Mescid-i Aksa, Kudüs ve elbette tüm Filistin Müslüman Türk halkı için öncelikle dini bir meseledir ve işte bunun için tüm pazarlıklara kapalıdır ve yine bunun için siyonistleri hiçbir zaman taraf olarak görmez.

Filistin için akıtılan her damla kana, tere ve gözyaşına selam olsun!


[i] Goldstone Raporu’nun İngilizce’si için: http://www2.ohchr.org/english/bodies/hrcouncil/docs/12session/A-HRC-12-48.pdf
[ii] "Goldstone Raporu" ve "Goldstone Raporu ve Uluslararası Hukuk" isimli kitaplar Filistin Platformu başkanı Erol Yarar tarafından 06.04.2010 tarihinde Bosna'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sunuldu
[iii] MAZLUMDER raporu için: http://www.mazlumderistanbul.org/pdfs/gazze%20raporu.pdf
[iv] Suç duyurusu için: http://www.mazlumder.org/dosyalar/sucduyuru.doc
[v] http://www.mazlumder.org/haber_detay.asp?haberID=4525
[vi] http://www.mazlumder.org/haber_detay.asp?haberID=5857

9 Mayıs 2010 Pazar

SİYONİSTLER NE YAPSIN

Gürkan BİÇEN
Amira Hass’ın “Filistin’de Yasaklar Altında Hayat” isimli makalesini okuduğumda yıl 2007 idi.[i] Yazar, uzun bir liste sıralıyor ve bir Filistinlinin öz vatanında sahip olduğu hareket serbestisinin sınırlarını gösteriyordu. Siyonistler buna özetle “Seyahat Güvenlik Kuralları” diyorlar. Bu kurallara riayet etmemenin en basit neticesi bir gün boyunca kontrol noktasında bekletilmeniz ve bir noktadan diğerine geçemeden evinize geri dönmenizdir. Ama her zaman bu kadar şanslı olamayabilirsiniz. Böyle bir durumda güvenlik noktasında alıkonulur ve akabinde uzun bir süre haber alınamayacak bir şekilde göz altına alınırsınız. Çok zaman göz altına alınma sebebiniz size ve yakınlarınıza bildirilmez. Seyahat güvenlik kurallarına uymadığınız söylenir, o kadar.

Seyahat güvenlik kurallarının sabit olduğunu da düşünmeyin. Zira siyonistler bu kuralları da birçok kez değiştirmekte, keyfe keder birçok yeni düzenleme yapmaktadırlar. İlk olarak bu uygulamaların insani boyutu göz önüne gelse de, siyonist yapının bu tür uygulamalar ile ulaşmak istediği temel amacın ekonomik açıdan yeterli bir Filistin’i engellemek olduğu da söylenebilir.[ii] Amaç her ne olursa olsun Filistin’in bir hücre hayatı yaşadığı gerçeği göz önündedir. Tabii, Filistin halkına yardım etmek için bölgede bulunan yabancıların da.

İzzet Şahin, siyonist yetkililer açısından, Filistin toprakların da bulunan bir yabancı. Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, dışişleri bakanlığı döneminde, Filistin’in tapularının bile bizde olduğunu deklare etmişse de siyonistlerin bu söze itibar etmedikleri ve İzzet Şahin’in tapulu malında dolaşmadığını hissettirmek istedikleri anlaşılıyor. İzzet Şahin’i bölgedeki diğer Türk vatandaşlarından ayıran bir husus ise onun İHH Vakfı görevlisi ve Kudüs Üniversitesinde İbranice eğitimi alıyor olması. Bir başka ifadeyle İzzet Şahin Filistin’de siyonistler açısından bile kabul edilmiş kurallar dışında bulunan birisi değil. Uluslararası düzeyde kabul görmüş bir organizasyonun insani yardım çalışmalarını koordine eden ve eğitim için orada bulunan birisi. Ama İzzet Şahin de şu an siyonistler tarafından göz altına alınmış halde.[iii] Öyleyse sorun ne?

Sorunun temelini siyonistlerde değil daha yakında, Ankara’da aramalıyız. Birkaç gün evvel basına yansıyan haberlerde Milli İstihbarat Teşkilatının öncelikler listesinin değiştiği, daha evvel bu listede yer almayan yahut alt sıralarda bulunan bazı kişi, grup ve organizasyonların listenin üst sıralarına çıktığından söz edildi. Bu listenin “Öncelikli takip” sıralamasında bu yıl İHH’nın da yer aldığı belirtildi. Yani Ankara, Tel-Aviv’den önce, İHH’yı tehlikeli organizasyonlar listesine almış oldu. Ankara’nın bu yaklaşımının doğruluğunu bilmesek de, bu, “şuyu vukundan beter” bir haldir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan devraldığı Kızılay’ın üzerindeki şayia bulutunun koyulaştığı yakın geçmişte İHH Türk insanının gönlünü ferahlatan bir organizasyon olmayı başarmışken, bu organizasyonun çalışmalarının Türkiye için tehlikeli kabul edildiğinin duyurulması organizasyonun çalışanlarını riske atmış ve ilk refleksi siyonist yapı göstermiştir.

Belki istihbari faaliyetin ve bir istihbarat teşkilatının niteliği gereği Milli İstihbarat Teşkilatı bu haberleri ne doğruladı ne de yalanladı. Ortada ateş var mı bilmiyoruz ama bir duman Filistin’de tütmeye başladı. Endişemiz Afrika’dan Asya’ya, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya birçok noktada hizmet veren bu insanların alınlarına çalınmak istenen bu lekenin onların kişisel güvenliklerini de tehlikeye atacak olmasıdır. Bugün Filistin’de yaşananların siyonist etkisinde bulunan başkaca bölgelerde de yaşanmayacağını kim garanti edebilir ki? İHH’ya yönelik bu tedhişi kimin başlattığı bilinmese de, kimin bitirmesi gerektiği belli: Ankara

“Sıfır sorun”, ama öncelikle bizimle!


[i] http://www.yakindoguhaber.com/haber_detay.php?haber_id=2445
[ii] A. Tayanç GÜNDÜZ, Filistin İsrail Meselesinin Ekonomik Arka Planı Üzerine Bir Değerlendirme (Filistin Çıkmazdan Çözüme), Küre Yayınları, 2003, İstanbul
[iii] http://www.haber5.com/milli-gorus-mitin-takip-listesinde-haberi-71699.aw