Translate

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Yazık olmuş İHH’ya


Gürkan BİÇEN



Osman ATALAY’ın “Halep,Hama ve İdlip'in gıda ve silaha ihtiyacı var” başlıklı yazısını okuduğumda kendimi, “Yazık olmuş İHH’ya”, demekten alamadım. İHH ve İDSB’nin Suriye meselesinde Türk hükümetinin politikaları doğrultusunda kamuoyu oluşturmakla görevlendirildiklerini, her ne kadar nezaket ziyareti deseler de, bu amaçla Balkan derneğimizi ziyaret eden İDSB heyetinden işitmiştim. O gün, İDSB’nin “Evine ekmek götüren baba kılığındaki hükümet komiseri” olduğunu düşünmüştüm.  
Osman ATALAY’ın  yazısından sonra İHH için ne düşüneceğimi bilemiyorum. Zira Osman ATALAY tıpkı Hakan ALBAYRAK gibi, İHH’nın mütevelli heyetinde yer alan bir isim. Bunun anlamını İHH’nın teslim ve ilan ettiği Vakıf Senedi ile açıklamak istersek Osman ATALAY da refiki gibi,  “Vakıf faaliyetleri konusunda genel politikaları belirler.”, denilen kişiler arasındadır. Anlaşılan Osman ATALAY bir gazetenin köşesine dayanmakla sadece İHH’nın genel politikalarını değil Türkiye’nin dış politikasını da belirlemeye çalışıyor. O da, heyet arkadaşı Hakan ALBAYRAK’a benzer şekilde Türk hükümetine karşı biraz sitem biraz burukluk ve belki biraz da kızgınlık içinde. İstiyor ki, bu ülkenin ve Suriye’nin kaderi, stratejisi derin, hatta dipsiz, bir kuyuya düşmüş dış işleri bakanımız ile birlikte kendi ellerinde olsun. Bunu yaparken mütevellisi olduğu vakfın amacına aykırı hareket etmenin ağır sorumluluğunu da göz ardı ediyor.
Malumunuz İHH bir insani yardım kuruluşu. Vakıf senedine göre amacı, “Nerede olursa olsun sıkıntıya düşmüş, felakete uğramış, savaş, tabi afet vb. sebeplerle mağdur olmuş, yaralanmış, sakat kalmış, aç ya da açıkta kalmış, zulme uğramış bulunan tüm insanlara gerekli insani yardımı ulaştırmak ve bu insanların temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmemesi için gerekli tüm girişimlerde bulunmak, yoksullukla mücadele ve nitelikli insan yetiştirilmesi maksadıyla her seviyede eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulunmaktır.” Senedin bir sonraki maddesi bu amaca ulaşmak için yapılacak faaliyetleri sıralar. Vakfın ne amacında ne de faaliyetleri kapsamında çatışma alanlarında taraflardan birisinin yanında tarafmışçasına yer almak vardır. Onun amacı insani yardımın ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması ile sınırlıdır. Vakıf çatışmanın şiddetini ve süresini arttıracak faaliyetlerden ziyade emniyeti ve güveni sağlayacak ve bu sırada zararı en aza indirgeyecek işlerin yapılması için vardır. En azından öyle olduğunu ilan etmektedir. Ne var ki, vakfın aynı zamanda yazar kadrosundan olan mütevellisi son bir buçuk senede bu amacı tersine çevirmiş haldedir.
İHH’nın siyasi alana fazlaca müdahalesi daha evvel Türkiyeli bazı entelektüeller tarafında da eleştirildi. Kendilerine sınırlarını bilmelerinin herkes için en hayırlısı olduğu konusunda tavsiyelerde bulunuldu. Ancak bu tavsiyelerin dikkate alınmadığı, siyasilerde sık rastlanan “ben bilirim” hastalığının buraya da sirayet ettiği anlaşılıyor. Öyle zannetseler de, ben onların birçok konuda yanıldıklarını düşünüyorum. Bir kısmını daha evvel çeşitli vesilelerle yazdım ve bir kısmını da bir şekilde dile getirdim. Suriye meselesi bu yanılgıların en büyüğü oldu.
       Osman ATALAY veya Hakan ALBAYRAK yahut diğer heyecanlı çocuklarımız yardım kuruluşlarındaki pozisyonlarından ayrılıp bundan sonra “silahlı mücadele ve silah yardımı”nı tavsiye etselerdi daha onurlu ve tutarlı bir iş yapmış olurlardı. Zira bu hikâyede kapı kapı dolaşıp yardım toplayan, kermesler için geceler boyu çalışan ve elde ettiklerini bu insanlara teslim eden kardeşlerimiz onların ya Müslümanları birbirine kırdıran bir çatışmanın tarafı olduğundan ya da İHH’nın vakıf senedinin buna izin vermediğinden habersizdirler. Son ihtimal ise herkes derin bir takıyye ile maluldür ki bu durumda bana, şeksiz, “Yazık olmuş İHH’ya”, demek düşer.