Gürkan BİÇEN
Osman
ATALAY’ın “Halep,Hama ve İdlip'in gıda ve silaha ihtiyacı var” başlıklı
yazısını okuduğumda kendimi, “Yazık olmuş İHH’ya”, demekten alamadım. İHH ve
İDSB’nin Suriye meselesinde Türk hükümetinin politikaları doğrultusunda kamuoyu
oluşturmakla görevlendirildiklerini, her ne kadar nezaket ziyareti deseler de,
bu amaçla Balkan derneğimizi ziyaret eden İDSB heyetinden işitmiştim. O gün,
İDSB’nin “Evine ekmek götüren baba kılığındaki hükümet komiseri” olduğunu
düşünmüştüm.
Osman
ATALAY’ın yazısından sonra İHH için ne
düşüneceğimi bilemiyorum. Zira Osman ATALAY tıpkı Hakan ALBAYRAK gibi, İHH’nın
mütevelli heyetinde yer alan bir isim. Bunun anlamını İHH’nın teslim ve ilan
ettiği Vakıf Senedi ile açıklamak istersek Osman ATALAY da refiki gibi, “Vakıf
faaliyetleri konusunda genel politikaları belirler.”, denilen kişiler
arasındadır. Anlaşılan Osman ATALAY bir gazetenin köşesine dayanmakla sadece
İHH’nın genel politikalarını değil Türkiye’nin dış politikasını da belirlemeye
çalışıyor. O da, heyet arkadaşı Hakan ALBAYRAK’a benzer şekilde Türk hükümetine
karşı biraz sitem biraz burukluk ve belki biraz da kızgınlık içinde. İstiyor
ki, bu ülkenin ve Suriye’nin kaderi, stratejisi derin, hatta dipsiz, bir kuyuya
düşmüş dış işleri bakanımız ile birlikte kendi ellerinde olsun. Bunu yaparken
mütevellisi olduğu vakfın amacına aykırı hareket etmenin ağır sorumluluğunu da
göz ardı ediyor.
Malumunuz İHH
bir insani yardım kuruluşu. Vakıf senedine göre amacı, “Nerede olursa olsun
sıkıntıya düşmüş, felakete uğramış, savaş, tabi afet vb. sebeplerle mağdur
olmuş, yaralanmış, sakat kalmış, aç ya da açıkta kalmış, zulme uğramış bulunan
tüm insanlara gerekli insani yardımı ulaştırmak ve bu insanların temel hak ve
hürriyetlerinin ihlal edilmemesi için gerekli tüm girişimlerde bulunmak,
yoksullukla mücadele ve nitelikli insan yetiştirilmesi maksadıyla her seviyede
eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulunmaktır.” Senedin bir sonraki maddesi bu
amaca ulaşmak için yapılacak faaliyetleri sıralar. Vakfın ne amacında ne de
faaliyetleri kapsamında çatışma alanlarında taraflardan birisinin yanında
tarafmışçasına yer almak vardır. Onun amacı insani yardımın ihtiyaç sahiplerine
ulaştırılması ile sınırlıdır. Vakıf çatışmanın şiddetini ve süresini arttıracak
faaliyetlerden ziyade emniyeti ve güveni sağlayacak ve bu sırada zararı en aza
indirgeyecek işlerin yapılması için vardır. En azından öyle olduğunu ilan
etmektedir. Ne var ki, vakfın aynı zamanda yazar kadrosundan olan mütevellisi
son bir buçuk senede bu amacı tersine çevirmiş haldedir.
İHH’nın siyasi
alana fazlaca müdahalesi daha evvel Türkiyeli bazı entelektüeller tarafında da
eleştirildi. Kendilerine sınırlarını bilmelerinin herkes için en hayırlısı
olduğu konusunda tavsiyelerde bulunuldu. Ancak bu tavsiyelerin dikkate
alınmadığı, siyasilerde sık rastlanan “ben bilirim” hastalığının buraya da
sirayet ettiği anlaşılıyor. Öyle zannetseler de, ben onların birçok konuda yanıldıklarını
düşünüyorum. Bir kısmını daha evvel çeşitli vesilelerle yazdım ve bir kısmını
da bir şekilde dile getirdim. Suriye meselesi bu yanılgıların en büyüğü oldu.
Osman
ATALAY veya Hakan ALBAYRAK yahut diğer heyecanlı çocuklarımız yardım
kuruluşlarındaki pozisyonlarından ayrılıp bundan sonra “silahlı mücadele ve
silah yardımı”nı tavsiye etselerdi daha onurlu ve tutarlı bir iş yapmış
olurlardı. Zira bu hikâyede kapı kapı dolaşıp yardım toplayan, kermesler için
geceler boyu çalışan ve elde ettiklerini bu insanlara teslim eden kardeşlerimiz
onların ya Müslümanları birbirine kırdıran bir çatışmanın tarafı olduğundan ya
da İHH’nın vakıf senedinin buna izin vermediğinden habersizdirler. Son ihtimal
ise herkes derin bir takıyye ile maluldür ki bu durumda bana, şeksiz, “Yazık
olmuş İHH’ya”, demek düşer.