Translate

25 Ağustos 2011 Perşembe

El Mevtul İsrail

Gürkan BİÇEN

“Kardeşler!” deseydim “Kardeşlerim!”
“Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
“Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
Bakın yaklaşıyor…”
İsmet Özel


Şehid Abbas Musevi Siyonistlere hitaben “Gidin onlara söyleyin. Biz Muhammed Ordusuyuz! Geri döndük ve Kudüs yolunda ilerliyoruz!" dediğinde Direniş tünelin ucunda görülen zayıf bir ışık, Amerika başta olmak üzere emperyalist Batı Dünyası’nın kuklası Siyonist yapı ise tünelin diğer ucundaki bir projeksiyon gibiydiler. Siyonist yapı Lübnan’ı işgal etmiş, Beyrut’a ulaşmış, Filistinli örgütleri dağıtmış, silahlarına el koymuş ve birçoğunu Lübnan dışına çıkarmayı başarmıştı. İslam Dünyası yeni bir hezimetin burukluğunu yaşar haldeydi.

Direniş’in hazırlanış/var ediliş günlerini anlatan Seyyid Ali Ekber Muhteşemi, Siyonistlerin Lübnan’ı işgalinin akabinde yaşananlardan bahsederken, “Başta alınan karar İran’ın Suriye ve Lübnan’ı savunmak için savaşa dâhil olması yönündeydi fakat işin ortasında Hz. İmam (r.a.) sürece müdahil oldu ve planı değiştirdi. İmam böyle bir şeyin olmaması gerektiğini, başka bir başlangıç yapmak suretiyle savaşa girilmesini emir buyurdu. İmam’a göre bu işin öncesinde yapılması gereken şey düşmanla yüz yüze cephe savaşına girmeden önce kuvvetlerimizin arkalarını sağlama almak olmalıydı ve Suriye ile Lübnan bu açıdan güvenli değildi. İmam, birliklerimize silah, cephane, gıda ve ilaç ulaştıracak koridorun İran’a ulaşması gerektiğini düşünüyordu. Tüm bunları Suriye ve Lübnan’a ulaştırmak için nereden geçireceksiniz? Irak’ın başında Saddam var ve siz de onunla savaş halindesiniz. Türkiye deseniz Nato üyesi ve ABD müttefiki. Eğer bunlar yardım sevk etmenize izin vermezlerse güçlerinizi doğrudan ölüme göndermişsiniz demektir bu. Sonunda kuvvetlerimizin Lübnanlı gençleri eğitmeleri ve bu kişilerin meydana kendilerinin atılmaları noktasında hemfikir olduk. Bu hususta onlara yardım edecek ve bizden ne isterlerse sunacaktık. Bundan dolayı Hizbullah’ın kurucusu bizatihi İmam Humeyni’nin kendisidir diyebiliriz.” diyordu.

Seyyid Hasan Nasrallah ise İmam Humeyni’ye müracaatlarını andığı konuşmasında o anı; “Biz geldik ve ‘vazifemiz nedir?’ diye sorduk. ‘Biz sizin mukallidiniziz, size tabiyiz, siz ne buyurursanız biz bunu yerine getiririz. Elimizde bir şey yok, sayımız da az, maddi olarak hiçiz, özellikle İsrail ve Lübnan’a giren büyük kuvvetler karşısında’ dedik. İmam Humeyni şöyle buyurdu bize: ‘Şer’i ve asli vazifeniz gidip mücadele etmektir. Savaşın, direnin! Lübnan’ı Yahudi mezarlığına çevirin! Sizin işiniz de, vazifeniz de budur!’ İmam elimizin boş olduğunu biliyordu fakat ‘Sıfırdan başlayın ama şunu bilin ki zafer sizindir. Gidin bu işi başlatın, direnişe geçin. Cihad edin!’diyordu.” sözleriyle aktarır. Nasrallah, sıfırdan başlamanın zorluğunu ise şu sözlerle açıklar; “Kardeşlerimiz geri döndüler, bu cihadi hareketi tesis ettiler ve mücadele başladı. O günlerde bizi kimse kabul etmiyordu, ne sözümüzü, ne de yöntemimizi. Bize ‘Siz Hizbullah değilsiniz, siz deliler hizbisiniz (Hizbulmecanin), siz birkaç deli genç, toy âlim ve yeniyetme hoca geldiniz bu ülkeyi harap etmek istiyorsunuz!’ diyorlardı. Hizbullah mücahitleri mücadeleyi başlattıkları ilk yıllarda çok mazlumdular. Sadece düşmandan kaynaklanmıyordu bu mazlumiyetleri, dostların da zulmüne uğruyorlardı. Yani direnişin hücrelerinden biri operasyon gerçekleştirdiğinde ve bir yere gizlenmek, kaçmak istediklerinde halktan kimse onları kabul etmiyordu. Resmen sokağın ortasında kalıyorlardı, İsrailliler de gelip onları esir alıyorlardı. Çok mazlumca mücadele ediyorlardı.”

Başlangıçta şartlar böyle olmasına rağmen tünelin ucundaki o zayıf ışık gün geçtikçe güçlendi ve Siyonist yapının gözleri kör eden projeksiyonu gün be gün etkisini kaybetti. Liderlerini ve birçok üst düzey komutanını şehit vermiş bir hareket olarak Direniş, zafere giden yolun silahların değil mahiyetin farklılığında olduğunu söylüyor. Nasrallah’a göre, Direniş’in topladığı, “Oğlumun İslam ve cihad yolunda yüce şahadet derecesine ulaşmasını ve kıyamet gününde yüzümün Hz. Fatıma (selamullahi aleyha) karşısında ak olmasını istiyorum” diyen bir annenin sunduğu meyvedir. Bu meyveyi var eden, katyuşalara, kaleşnikoflara, sofistike silahlara sahip olmak değil, bu kültürü teneffüse imkan veren atmosferdir. Bu kültürün temelinde yatan ise her şartta “veli”nin rehberliğine sadakatle bağlanma ve imanı, aşkı, cehdi, sabrı ve öfkeyi bir noktada toplama kudretidir.

Allah’ın vaadi haktır. Allah iyi ve kötü günleri insanlar arasında döndürür ki, böylelikle sadıklar ile Allah’ın ipine ucundan dokunanlar açığa çıksın. Bugün Direniş’in bazı zalimlerin suçlarını irtikâp ettiğine dair yayılan şayialara kulak verenler, Direniş’i var eden projenin sahiplerini zalimlikle suçlayanlar Allah’ın vaadini hatıra getirmelidirler. Hesapların üzerinde bir hesabın olduğunu, Kur’an’ın da içinde yer aldığı Levhi Mahfuz’da yazılanın elbet vuku bulacağını bilmelidirler. Onlar yaklaşmakta olana bakmalı, onu görmelidirler. Yine onlar, Mescid-i Aksa’da kibre kapılıp zulme sapanların geçmişte uğradıkları ve çok yakın bir gelecekte de uğrayacakları akıbete “amenna” demelidirler: “Biz, Kitap'ta (Tevrat'ta) İsrailoğullarına, "Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz" diye hükmettik. Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik. Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. Bu, herhâlde yerine gelmesi gereken bir va'd idi. Sonra onlara karşı size tekrar egemenlik verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık. İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beyt-i Makdis'e) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye (üzerinize yine düşmanlarınızı gönderdik.)  Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de (cezaya) döneriz. Biz cehennemi kâfirlere bir zindan yapmışızdır.” (İsra Suresi)

Ümmetin direği vaadin yaklaştığını, Siyonistleri bulacak ilahi cezanın Müslümanların elleriyle gerçekleşeceğini söylüyor. Bugün, bir mümin/mümine için bundan daha büyük bir müjde olabilir mi?