Translate

20 Temmuz 2014 Pazar

Rıdvan Kaya: Yolunu kaybetmiş adam

Gürkan BİÇEN

Zaman su gibi akıyor. Bir vesile ile zihninizde canlanan bir andan şimdiye döndüğümüzde geçen yılların göz açıp kapamak mesabesinde olduğunu fark ediyoruz. Hafızamızın sakladığı isimler, fotoğraflar, kişiler yıllar evvelinden çıkartılıp getirilse de, kimi zaman onları tanımamız imkânsız oluyor.
Arzu Erdoğral’ın Twitter üzerinden paylaştığı bir bilgi beni yıllar öncesine götürdü ve güç bela tanısam da, hafızamdaki ile Erdoğral’ın zikrettiğinin aynı kişi olması beni ziyadesiyle üzdü. Bahsettiğim paylaşımında Erdoğral, “Kimse kusura bakmasın İsrail Konsolosluğu önünde ‘Kahrolsun İran’diye bağırtmaya çalışan Rıdvan Kaya bu gece ümmet birliğine darbe vurmuştur. Bu gece İsrail Konsolosluğu önünde Kahrolsun İran diyen Rıdvan Kaya bu gece İsrail’e mutluluk hediye etmiştir, Hamas’ a ise darbe indirmiştir”, diyordu. Rıdvan Kaya ismi beni 20 yıl öncesine, Aksaray Meydanı’ndaki bir büroda avukatlık stajını sürdürdüğüm o günlere götürdü. Burası İslami camianın seçkin isimlerinin yer aldığı bir büroydu. Uğradığı zulümler ve giydirilmek istenen esaret elbisesi sebebiyle halen hicrette olan değerli bir ağabeyimizin yanı sıra, Müslümanlara karşı açılmış davaların yükünü çeken ve halen mesleği ifa eden ağabeylerimiz de bu büroda yer alıyordu. Onun beni hatırlayıp hatırlamadığını bilemem ama Rıdvan Kaya’yı böylesi bir büroya geliş gidişlerinde tanımıştım. Bürodaki konuşmalarıyla Kaya (hatırladığım kadarıyla büroya geldiği o zamanlar daha az konuşup daha çok dinliyordu), Amerika’nın emperyalist politikalarına karşı ve İslam İnkılâbı’na sempati ile bakan birisi olduğu imajı çiziyordu. Bir süre sonra stajım bitti ve önce bürodan ve akabinde İstanbul’dan ayrıldım. Rıdvan Kaya ismini karınca kararınca takibe devam etsem de, kendisinin çevresinde yer alan, bir kısmını şahsen tanıdığım kişilik bozukluğu sabit isimlerle nasıl bir etkileşim içinde olduğunu, kimin kimi ayarttığını, saptırdığını bilemedim.
Üç buçuk sene evvel Suriye’ye yönelik emperyalist savaş başlatıldığında Rıdvan Kaya’nın yıllar önce, Aksaray’daki o büroda anlattıklarının savunucusu olmaya devam edeceğini ummuştum. Öyle olmadı. Kaya, Direniş Cephesi’ne karşı Batı-Arap-Türk cephesinde yer almayı tercih etti. Bununla da yetinmedi, İran’ın da bu emperyalist plana dahil olmasını, İnkılab’ın NATO üyesi Türkiye’nin politikalarına boyun eğmesini ve bu suretle otuz yıllık kazanımların zayi edilmesini istedi. Dileyenler, Kaya ve çevresinin süreçteki tutumlarını arşivlerden çıkartıp inceleyebilirler. O ve arkadaşları emperyalist oyunların muhteviyatına dair yapılan onca hatırlatmayı kulak arkası ettiler ve nihayetinde antiemperyalist bir çizgiden, Türkiye’nin de emperyalist bir güç olacağı ümidiyle, emperyalizme çanak tutan bir noktaya savruldular.
Lakin Rıdvan Kaya sadece “Kahrolsun İran” demekle iktifa etseydi –ki arkadaşları bunu son iki yıldır her zeminde söylüyorlar- bu yazıyı yazmazdım. Benim gözümde onun cürmü, sözüne itibar edilir bir ağabeyimizin aktarmasıyla, “Artık İran ve Şiilerle savaşmanın vakti geldi”, demesidir. Yerli ve yabancı istihbarat teşkilatlarını hariç tutarsak, Kaya’nın savrulduğu yerde Şii ve İran düşmanı tekfircilerden başka kimsenin olmadığı izahtan varestedir. Kaya’ya izafe edilen bu sözün üzerinden belki iki-üç hafta geçmişti ki, tekfircilerin Irak’taki terör faaliyetleri dozunu arttırdı ve binlerce Şii bu tekfirciler tarafından şehit edildi. Hüsnü zan göstermeye gayret etsem de, zihnim, Kaya’nın bu bilginin/ bu işin neresinde yer aldığını bulmak istiyor.
Rıdvan Kaya gerçekten “Artık İran ve Şiilerle savaşmanın vakti geldi”, demişse bana yirmi yıl evvel ikram ettiğim çayların hatırını silmek ve “Allah’ından bul” demek düşer. Umulur ki, herkes de benim gibi “Allah’ından bul” demekle iktifa eder.