Translate

10 Ocak 2011 Pazartesi

Buldozer

Gürkan BİÇEN



Ortaçağ Judo-Christian efsaneleri arasından birisi bugün dahi birçok fantastik edebiyat eserine, çizgi romana ve bilgisayar oyununa konu olan ilgi çekici bir karakter taşır: Golem… Efsaneye göre, topraktan yapılan insan benzeri bir nesnenin alnına Yahudi hahamları İbrani dilindeki “Hayat” (Emet) kelimesini yazar ve Talmud’tan kutsal sözleri okurdu. Böylelikle hayat bulan bu nesne, sahibine sadık bir köleye dönüşür, onun her istediğini yapardı. Cumartesi yasağı sebebiyle Golem’in çalışmasını önlemek için alnında yazan harflerden birisi, “E” harfi silinir ve ibare İbranice “Ölüm” anlamına gelen “Met” kelimesine dönüşürdü. Avrupa’da Yahudi halkına yönelik saldırıların yükselişe geçtiği bir dönemde Prag Maharal’ı olarak da bilinen meşhur Yahudi haham Judah Loew ben Bezalel’in böyle bir Golem yaptığı, bununla Yahudi halkını saldırılardan koruduğu ve zamanla bu Golem’in önüne geleni yakıp yıkarak çevreye dehşet saldığı anlatılır.

20. yüzyıl, Tevrat’tan kutsal sözler okumaya gerek kalmadan, çelik, hidrolik ve petrolün gücüyle hayat bulan ve bu canlılığı “Yahudi yerleşimciler”in güvenliği adına Filistinlilerin evlerini yerle bir etmek için kullanan yeni bir Golem yarattı: Buldozer… Siyonist işgalin bir yüzü, ellerindeki ağır silahlarla Filistin şehirlerini, kasabalarını, köylerini, mahallelerini dolduran ve keyfe keder insan öldüren (insan tabiri bizim açımızdandır zira siyonistler Filistinlileri insan olarak kabul etmemektedirler. Menahim Begin Filistinlileri, iki ayakları üzerinde yürüyen hayvanlar olarak tarif eder.) siyonist askerler ise, işgalin diğer yüzü bu askerlerin himayesinde evleri, sokakları, mahalleleri ve hatta Cenin’de olduğu gibi kampları yıkıp yerle bir eden “buldozer”dir.

Yaklaşık bir yüz yıl evvel, İngiliz mandasının başladığı dönemde, Filistin’deki Yahudi nüfusu ve bu nüfusun toprağa oranı cüzi bir rakama tekabül ediyordu. Ülkenin hâkim halkı Araplar ve Araplar arasında da Müslümanlar idi. Köyler, kasabalar, şehirler, dağlar, dereler, ırmaklar, göller binlerce yıldır kullanılan isimleri ile biliniyordu. Siyonistler tüm dünyaya, “Topraksız bir halka halksız bir toprak” yalanını söyleseler, Golda Maier ısrarla, “Orada Filistinliler yoktu. Onlar asla var olmadılar” demiş olsa da, Moshe Dayan, 1969’daki bir röportajında; “Yahudi köyleri Arap köylerinin yerinde inşa edildi. Siz bu Arap köylerinin isimlerini bile bilmezsiniz ve ben sizi coğrafya kitaplarının yokluğundan dolayı kınamam. Yalnızca bu kitaplar yok değildir, bu Arap köyleri de yoktur orada. Mahlul’un yerinde Nahlal zuhur eder; Cibta’nın yerinde Kibbutz Gvat; Huneyfis’in yerinde Kibbutz Sarid ve Tal al-Şuman’ın yerinde Kefar Yehushua. Bu ülkede inşa edilen tek bir yer yoktur ki eskiden Arap halkına sahip olmasın.” diyerek, siyonizmin elde ettiği başarıyı göstermek için bile olsa, hakikati itiraf ediyordu. Siyonizm’e Karşı Yahudi Perspektifleri Konferansında bir tebliğ sunan akademisyen Uri Davis, “Kendimi Filistin Yahudi’si olarak tanımlıyorum. Aslında tesadüfen bir Filistin Yahudi’si oldum. 1943’te Kudüs’te Filistin diye adlandırılan bir ülkede doğdum ve doğum belgemin başlığında ‘Filistin Hükümeti’ yazıyordu.” derken Moshe Dayan’ın söylediği hakikate, siyonistlerden evvel orada olan Filistin’e işaret ediyordu.

Hakikat bu olsa da, Filistin’i yok etmek, orada yerleşip hırsla saldıran çeteye yer açmak ve yine Maier’in sözlerini haklı çıkarmak için askerlerin gölgesinde ilerleyen buldozerler durup dinlenmeksizin yıkıyordu. Yıkılan her ev, yok edilen her köy 1917’de Kudüs’ün askeri valisi Sir Ronald Storrs’un bahsettiği “Potansiyel düşman Arap denizinde küçük sadık Yahudi platosu”nu yaratmaya hizmet ettiğinden olsa gerek, yıkımlar ve bu yıkımlara eşlik eden vahşet sahneleri Batı tarafından sessizlikle karşılandı. Hatta sessizliğin de ötesinde, Emperyalist projelerin ürünü siyonist çetenin yıkımı sürdürebilmesini temin edecek teknik destek de sağlandı. Yıkımın simgesi haline gelen ve uluslararası boykot kampanyalarında adı sıkça geçen Caterpilar marka iş makineleri ve buldozerler Batı’nın “Küçük sadık Yahudi platosu”nu kurabilmek için sağladığı desteğin örneklerinden birisidir. Amerikan işgali öncesi Irak’a uygulanan ambargonun boyutlarını hatırlayanlar siyonist çeteye sağlanan bu imkânın ne anlama geldiğini fark edeceklerdir.

Caterpilarların yıkıcı gücü siyonist çete askerlerinin dudak uçuklatan vandallığıyla birleştiğinde insanlık inanılmaz dramlara şahit oldu. Bir buldozerin darbeleri ile yıkılan evinin altında kalan felçli Cemal Feyid bunlardan birisiydi. Siyonist askerlerin kahkahaları arasında can veren Feyid’in evi kız kardeşinin gözleri önünde yıkılmıştı. Geriye bir enkaz, bir şehit ve Feyid’i kurtarmak isteyen kadınlara bağıran askerin insanlık onurunu hiçe sayan sözleri kalmıştı: “Hepiniz orospusunuz”

Michel Warschawski, buldozeri ile Cenin kampını üç gün boyunca durmaksızın yıkıp yok eden bir siyonist askerin, Moşe Nissim’in Yediot Aharonot gazetesine verdiği röportajı nakleder. Bu röportajda siyonist asker salim aklı ve vicdanı ürperten bir neşe içinde şöyle der:

“Zor mu dediniz? Şaka yapıyor olmalısınız. Ben her şeyi silip kazımak istiyordum. Subaylar bana bir evi yıkma emri verdiklerinde başka evlerin de duvarlarını yıkma fırsatı buluyordum. Şu sözümü bir kenara yazın; yeterince ev yıkmış değiliz. Üç gün boyunca buldozer kullandım, ezdim geçtim. Bütün meydanı, içeriden ateş ettikleri her evi enkaza çevirdim. Onları yıkmak için de her seferinde başka evlere hasar vermem gerekti. İşimize başlamadan önce dışarı çıkmaları için askerler o evlerdeki insanları uyarıyorlardı. Ama ben çıkmalarını beklemiyordum. Mümkün olduğunca çabuk çöksünler diye eve gerçekten çok sert darbelerle vuruyordum. Belki başkaları benim kadar vahşi değildi, en azından öyle söylüyorlardı ama söyledikleri her şeye inanmayın siz. Duvarlarını indirmeye başladığımızda evlerin içinde bir sürü insan vardı. Evlerin içlerinde yaşayanların üstüne yıkıldığını görmedim gerçi ama görseydim de aldırmazdım. O evlerde bazı insanların öldüğüne eminim, ama çoğunlukla geceleri çalıştığımız için o toz toprak içinde onları ayırt etmek zaten zordu. Evlerin çöktüğünü görmekten keyif alıyordum. Şahsen benim canımı sıkan bir şey varsa, o da bütün kampı yerle bir etmiş olmamamızdır. Yaptıklarımız beni tatmin etti, gerçekten keyif aldım. Harika günlerdi. Askerler beni görmeye gelip tebrik ediyorlardı. D-9’dan (buldozer) hiç inmedim ve yorulmadım da, Scotch içip duruyordum. Cenin bana dertlerimi unutturdu.”

Filistin’i öncelikle Müslüman ve Hıristiyan Arap mirasından ve sonra tüm geçmişinden arındırarak “Yahudi Devleti”nin geçmişteki ve gelecekteki toprakları haline çevirmek için siyonistler, yıkımlara eşlik eden “yerleşimler” ile demografik yapıyı da değiştirmektedirler. 1948’de nüfusun yaklaşık %70’ini oluşturan Araplara bırakılan %44 oranındaki verimsiz alan “Arap Bölgesi” olarak ilan edilmişse de, 1967 Savaşının ardından bu topraklara da 500 bin siyonist yerleştirilmiştir. Siyonist yapı işgal, katliam, yıkım ve yerleşim denkleminde yürüttüğü yayılmacı politikada büyük oranda başarılı olmuştur. Bu politikanın en basit neticesi, şartlar değişmediği müddetçe, bağımsız, egemen ve toprak bütünlüğü olan bir Filistin Devletinin kurulmasının imkânsız hale gelmesidir. Bu durumun sürdürülebilir halde olması siyonist yapının şu anki politikalarının amacı dâhilindedir.

Siyonist yapının Dünya’nın sessiz kalışı ile sürdürdüğü katliam ve yıkımlar listesine bakıldığında,
- 254 Filistinlinin şehit edildiği ve köyün tamamen yıkıldığı Deir Yasin Katliamı,
- 50 Filistinlinin şehit edildiği ve köyün yıkıldığı Nasruddin Katliamı,
- 150 Filistinlinin şehit edildiği Hayfa Katliamı,
- 70 Filistinlinin şehit edildiği ve köyün yerle bir edildiği Ebu Şuşa Köyü Katliamı,
- 426 Filistinlinin şehit edildiği Lida Katliamı (350 kişi de Lida’yı terk ederken yolda ölmüştür)
- 70 Filistinlinin şehit edildiği Safsaf Köyü Katliamı,
- 580 Filistinlinin şehit edildiği Davayima Köyü Katliamı,
- 67 Filistinlinin şehit edildiği ve iki köyün yakıldığı Kibya Katliamı,
- 70 Filistinlinin şehit edildiği Kalkilya Katliamı,
- 49 Filistinlinin şehit edildiği Kufr Kasem Katliamı,
- 18 Filistinlinin şehit edildiği ve köyün yerle bir edildiği Samu Katliamı,
- 575 Filistinlinin şehit edildiği Han Yunus Katliamı,
- 300 Filistinlinin şehit edildiği Kudüs Katliamı,
- 86 Filistinlinin şehit edildiği Ürdün Sınır Köyleri Katliamı,
- 2000 Filistinlinin şehit edildiği Sabra ve Şatilla Kampları Katliamı,
- 30 Filistinlinin şehit edildiği Kudüs 1990 Katliamı,
- 50 Filistinlinin şehit edildiği Hz.İbrahim Camii Katliamı,
- 76 Filistinlinin şehit edildiği Kudüs 1996 Katliamı,
- 1.300 Filistinlinin şehit edildiği Koruyucu Kalkan Operasyonu ve Cenin Katliamı,
- 14 Filistinlinin şehit edildiği Nuseyrat Katliamı,
- 53 Filistinlinin şehit edildiği Rafah Katliamı,
- 133 Filistinlinin şehit edildiği “Tövbe Günleri” Operasyonu Katliamı,
- 400 Filistinlinin şehit edildiği “Yaz Yağmurları” ve “Güz Bulutları” Operasyonları Katliamları,
- 117 Filistinlinin şehit edildiği “Sıcak Kış” Operasyonu Katliamı,
- 1.334 Filistinlinin şehit edildiği “Dökme Kurşun” Operasyonu katliamı

ana başlıklar olarak görülebilir. Bu katliamlar sırasında yaralananların sayısı ise on binleri aşmaktadır.

Tüm bu katliamlar beraberinde yıkım ve mülteciler gerçeğini getirmiştir. 1948 yılı içinde gerçekleştirilen onlarca katliam ve yıkım neticesi binlerce Filistinli yerlerinden edilmiştir ve bunlar halen 1948 mültecileri olarak anılmaktadır. Bugün dünyanın en büyük mülteci sayısına sahip halkı Filistinlilerdir. Siyonistlerin sistemli katliamları ve yıkımları sebebiyle ekseriyeti Filistin çevresindeki ülkelerde kurulan kamplarda ve bir kısmı ise Avrupa ülkeleri ile Amerika’da olmak üzere, 5 milyon civarında Filistinli mülteci konumundadır. Mültecilerin geri dönüşünün sağlanması siyonist yapının “Yahudi Devleti” kurgusunu ilânihaye sonlandıracak ve siyonistlerin yüz yılı aşan çabalarını boşa çıkaracak bir unsur olacağından bu şart siyonistler ve bu maşanın sahipleri olan Batı İttifakı tarafından asla ve kata kabul edilmeyecektir. Filistinliler ise ana vatandaki kendi topraklarına dönüşü vazgeçilmeyecekler arasında saymaktadırlar. Salt bu durum dahi bize, bu topraklarda birilerinin “fazlalık” olduğunu göstermektedir. Ne var ki, “fazlalık” oluşturan unsurun kim olduğu gecenin sonunda açığa çıkacaktır.

Filistinliler Musa’nın (as) çölde yetişen evlatlarıdır. Siyonistler buldozerlerden yaptıkları Golemleri onların üzerine sürse de, “köleliğe hayır” diyen bu halk elbet galip gelecek ve peygamberlerin öğretisinden yüz çevirenleri Golemlerin de kurtaramayacağını ispatlayacaktır.