Translate

20 Kasım 2011 Pazar

Doğu aritmetiği çok romantiktir

Gürkan BİÇEN

Birinci Dünya Savaşı’nın mütareke ile nihayete erdiği, Paris Konferansı’nın başladığı dönemde Sykes – Picot anlaşmasının hilafına Fransa’yı Suriye’den uzaklaştırma niyetinde olan İngiltere, Şam’a ilk giren ordunun Avustralya birlikleri değil, Faysal’ın, yerel kıyafetleriyle şehre sızarak onu içeriden ele geçiren Arap birlikleri olduğunu, Suriye’nin düşmandan – Osmanlı yönetiminden- kendi gücüyle kurtulduğunu, Wilson’un ileri sürdüğü prensipler uyarınca da Suriye’nin Arap yönetimi altında kalması gerektiğini ileri sürer. Lloyd George, hakikatte Faysal’ın adamlarının gerçek sayısının 3 bin 500 kadar olduğunu ve bunların da ancak Şam düştükten sonra geldiklerini bilmesine rağmen, Faysal’ın 10 bin adamının Şam’ı ele geçirmeyi başardığını söylemektedir. Sonraları Lloyd George bu hususta şöyle yazar: “Doğu aritmetiği çok romantiktir.”

Menfaatler söz konusu olduğunda Batı Dünyası her alanda “romantizm” yaratabilir. Zira Batı Dünyası tarihi kendi ekseninde okuyan, tüm diğerlerinin bu eksen etrafında dönen pervaneler olmasını murad eden bir anlayışa sahiptir. Batı için rakamlar, istatistikler durumu açıklamaya değil, “açıklama”yı gizlemeye yönelik araçlardır. Var olanın tümü Batı’nın gösterdiğidir. Geçmişte böyle olduğu gibi bu, bugün de böyledir.

Bugün Batı, Şam’ı ele geçirmek için yola çıkan modern Faysallara tabi on binler bulunduğuna ve Şam yolunda yaşanan çatışmaların tümünün yerel halkın mücadelesinin neticesi olduğuna inanmamızı istemektedir. Batı’nın anlatımına göre, bugün Şam yoluna düşmüş bir Avustralya birliği yoktur. Ne varsa hepsi Suriyeli Arapların kendi nesli, kendi gücüdür. Bu bakış açısıyla Şam’ın, Cemal Paşa idaresindeki Osmanlı yönetimine, silaha sarılmış muhaliflerin ise İngiliz yardımını uman bir yüzyıl evvelki seleflerine dönüşmesinde bir gariplik yoktur. Garip olan bizim de tüm bu yalana inanmak istememizdir.

Bir yüzyıl evvel Şam’da Arap kavmiyetçilerini asan Cemal Paşa’nın orduları Filistin cephesinde Filistin’in yerel halkı ile birlikte İngilizlere karşı çarpışırken, Osmanlı idaresine karşı İngiliz safında yer alan Faysal savaş sırasında da Paris Konferansı’nda da Filistin’i istemediğini, Filistin halkının “Arapça konuşan ancak Arap olmayan” bir halk olduğunu söylüyordu. Benzer şekilde bugün Şam yönetimine karşı Batı’nın desteğini arayanlar/alanlar Filistin’in kurtuluşu için Batı ile mücadelenin gerektiğini dikkate almıyorlar. Hatta modern Faysallar Filistin’den ziyade Golan Tepeleri’ne önem verdiklerini dile getirmekten geri durmuyorlar. Şam yönetimini Golan için bir mermi atmamakla suçluyorlar. Ancak Siyonistlerle olan mücadeleyi sürdüreceklerini de söylemiyorlar.

Şam’ın gaddar Baas yönetimi kimin sivil, kimin milis ve kimin ise Batı uzantısı muharip güç olduğu bilinmeyen bir ortamda binden ziyade insanı katletti. Ancak emri altındaki ordu ve polis kuvvetinden de bir o kadar insan öldürüldü. Tüm bunlara rağmen Esad yönetimine yönelik halk desteği kaybolmadı. Büyük kentlerin tüccarları, aşiretlerin büyük çoğunluğu, çok sayıda Sünni âlim Şam yönetiminin reformlar yoluyla ıslah edilmesi ancak Şam’ın merkezi gücü ve konumunu zayıflatacak çabalardan uzak durulması gerektiğinde hemfikir. Yine halkın büyük çoğunluğu Şam yönetiminin Filistin için gayret sarf ettiğinin de bilincinde.

Batı Dünyası’nın ve peyklerinin kontrolündeki medya ağı muhaliflerin gösterileriyle ekranları, gazete ve dergi sayfalarını doldururken bize “romantik” bir aritmetik sunuyorlar. Türkiye’nin dünyadan bihaber eski İslamcıları ise gazete kâğıtlarından yaptıkları tayyarelerle yeni bir “Osmanlı” hülyasına dalmış haldeler. Ne var ki, bunların cedlerinden bir farkları var; bunlar – o nasıl oluyorsa- laik bir Osmanlı istiyorlar.


Tek gerçek var: Doğu’nun aritmetiği de, Türkiye’nin İslamcıları da “romantizm”den ibaret.