Translate

25 Haziran 2013 Salı

Kimin yanındayız?

Gürkan BİÇEN


Yakın zaman evvel MAZLUMDER bünyesindeki bazı arkadaşlarımız MAZLUMDER’i rotadan çıkmakla itham ederek üyelikten istifa ettiklerini açıkladılar. Bunların bir kısmı aynı zamanda İHH yönetiminde yer alan insanlardı. Bu arkadaşlarımıza göre MAZLUMDER Suriye meselesi dahil olmak üzere bazı meselelerde kuruluş amacına aykırı faaliyet ve açıklamalarda bulunmuştu. “Çamur attım, kaçtım”,  demenin kolay olduğu sanılmasın diye, yönetiminde yer aldığım MAZLUMDER Kocaeli Şubesi’nin Suriye konusundaki basın açıklamasından evvel tartışmaya açtığı soruları paylaşmak istiyorum. Böylelikle bizi rotadan çıkmakla itham eden arkadaşlarımızın da benzer sorular ve cevaplar üzerinde çalışıp çalışmadıklarını anlamak için onlara bir fırsat, bir cevap hakkı tanımış olalım.

MAZLUMDER Kocaeli Şubesi olarak Suriye konulu açıklamamızdan evvel şu soruları gündeme getirip tartıştık:

1- Suriye'deki halk Suriye topraklarının tarihi sahibi bir halk değil midir? Bu halk bu toprakların yabancısı mıdır?
2- Suriye'deki rejim bu halkın içinden birilerinin icat ettiği ve benimsettiği veya dayattığı ama kurucusu ve idarecisi Suriyeliler olan bir rejim değil midir?
3- Suriye Ordusu Suriye halkından oluşan bir ordu değil midir?
4- Suriye rejimi ve ordusu bir işgal idaresi midir?
5- Suriye rejimi ile ihtilafın kaynağı sadece itikadi midir?
6- Suriye rejimini değiştirme çağrısı halk üzerinde nasıl bir yankı bulmuştur?
7- Suriye rejiminin barışçıl eylemlerle değişmesi isteğindeki insanlar niçin meydanlardan çekilmiştir?
8- Suriye rejiminin barışçıl gösterileri şiddetle bastırması halkı korkutmuştur yönündeki savunma "herkes savaşmaya hazır, silah bekliyor" söylemi karşısında ne derece gerçekçidir?
9- Suriye rejimine yönelik silahlı mücadeleyi teşvik Suriye halkını birbirine kırdırmak anlamına gelmemekte midir?
10- Suriye halkı bu toprağın asli sahibi ise, orada bir işgal rejimi ve ordusu değil de, beğenmediğimiz bir rejim ve ordu varsa, bu rejimin düşmesi için silahlı mücadeleye diğer coğrafyalardan katılımları meşru görmek ne anlama gelmektedir?
11- Suriye rejiminin değişmesinin tek yolu silahlı mücadeledir söyleminin sahipleri kimlerdir? Bu söylemin sahipleri bunda niçin ısrarcıdır?
12- Suriye rejimi anayasa ve kanunlar düzeyinde hiçbir ıslah sağlamamış mıdır?
13- Suriye rejimi rejimin temeli Baas Partisini halkın önderliği konumundan çıkarmış olmasına ve çok partili hayatı kabul etmesine rağmen sivil yollarla mücadeleye dönmenin önüne kimler geçmektedir?
14- Suriye rejiminin her an yıkılabileceği iki yıl boyunca durmaksızın tekrar edilmesine rağmen hala da buna dair bir işaretin olmaması silahlı mücadelenin başarısını sorgulamayı gerektirmez mi?
15- Suriye rejimi ve silahlı muhalefet arasında süren çatışmada kurbanların sayısını kim belirlemektedir? Bu rakamlar niçin resmi rakamlar gibi kabul görmektedir?
16- İlan edilen rakamlar göz önünde tutulursa, 70 bin insanın barışçıl gösterilerde öldürüldüğünü varsaydığımız bir halde bir rejimin ayakta kalması ne derece mümkün olabilirdi?
17- Tüm İslam Dünyasının düşmanı Batılı ülkeler nasıl birden bire dostumuz haline dönüşüverdi? Bu ülkeler işgal planlarından vazgeçip ordularını topraklarımızdan çekerek bizden özür dileyip çaldıklarını geri mi verdiler?
18- Suriye rejiminin silah zoruyla değiştirilmesine karşı çıkan ülkeler Türkiye'nin politikalarının takipçisi ve tatbikçisi olmak zorundalar mı?
19- Türkiye hiçbir gerçek etkiye sahip olmadığı bir alanda öne geçmek ve Suriye halkının kimi unsurlarını yanıltmak suretiyle bu meseleyi barışçıl çözüm alanından çıkarmış değil midir?
20- Türkiye böyle bir sürece önderlik ederek uluslararası hukuku ve ikili anlaşmaları ihlal etmiş değil midir?
21- Türk hükümeti sivil toplum kuruluşlarını politik bir amaç için seferber etmiş değil midir?
22- Türk hükümeti çatışmalar sebebiyle yerlerinden yurtlarından olan insanlar için harcadığı parayı barışçıl geçiş sürecinde kendine yakın insanların siyasi başarısını temin için harcamış olsaydı daha önemli bir mevzi kazanmış olmaz mıydı?
23- Hummalı bir şekilde yardım toplayan kuruluşlar bunları kimlere ulaştırmakta, kimlere teslim etmektedirler?
24-Yardım kuruluşlarının yöneticilerinin Suriye muhalefeti için silah temini çağrısında bulunmaları ne derece doğrudur?
25- Yardım kuruluşu mütevellilerinin siyasal demeçler vermeleri, ülkeleri hizaya çekme arzuları ne derece makuldür?
26- Yardım kuruluşları toplanan yardımın toplanması ve dağıtılması aşamalarında şeffaf mıdır?


Tüm bu sorulara verilen cevapların neticesinde, Suriye'de rejimin ıslah edilmesini ama bunun şiddetten uzak bir şekilde yapılmasını isteyen milyonlarca insanın var olduğu, bunların sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik hayatın devamını sağlamak üzere işlerine gitmeye devam ettikleri, Suriye halkının rejimin silah zoruyla değiştirilmesini onaylamadığı, Suriye halkının dışarıdan bir müdahaleyi istemediği, Türkiye dahil, Suriye’ye bu yolla müdahale eden ülkelerin şiddeti yaygınlaştırdığı ve süreci uzattığı kanaatine varıp 15 Mart 2013 tarihinde şu açıklamayı yaptık:

Sivil toplumun bir üyesi ve insan hakları kuruluşu olarak MAZLUMDER Kocaeli Şubesi Suriye’de yaşanan ve ikinci yılını dolduran huzursuzluğa dair aşağıdaki hususları not eder:

-Her şeyden evvel Suriye halkını bir bütün telakki ettiğimizi ve tümünün acılarını paylaştığımızı bildiriyor, uluslararası emperyalist stratejilere eklemlenmeden bu zor günleri bir an evvel atlatmalarını temenni ediyoruz.

-Suriye halkının;  kendi kaderini tayin etme hakkını ve bu hakkı serbest seçimler yoluyla kullanma iradesini destekliyoruz.

-Hiçbir kesimi ayırmaksızın, iç barışın Suriye halkının hakkı olduğuna ve herkesin bu amaca hizmet edecek barışçıl idealler ve eylemlere destek vermesi; ihtilafları ve nefreti körükleyici, Suriye halkını ayrıştırıcı/ parçalayıcı faaliyetlerden uzak durması gerekliliğine inanıyoruz.

-Suriye’deki huzursuzluğu şiddet yoluyla nihayete erdireceğini ilan eden (ulusal yada uluslararası)  tüm projelerin insan haklarının ihlaline de kapı araladığını ve bunun neticesinde Suriye hükümeti ve muhalifler arasında devam eden çatışmaların hak ihlallerine sebebiyet verdiği, çatışmanın odağında kalan ve kahir ekseriyetini kadın, çocuk ve yaşlıları mağdur bırakarak) hak ihlallerine sebep olduklarını, bölgede insan haklarına saygılı bir yönetim idealine ulaşılması için iç savaşın sürdürülebilir bir yol olmadığını düşünüyoruz.

-Suriye’deki huzursuzluğa bir şekilde müdahil olmuş herkesi, hangi taraftan gelirse gelsin, insan hakları ihlallerine karşı duyarlı olmaya davet ediyoruz.

-Hiçbir hükümetin fikri ve siyasi uzantısı/ aracı değiliz ve Suriye meselesini hükümetlerin bakış açılarından bağımsız, hak ihlalleri ekseninde ele alıyoruz.

-Diğer ülkelerin vatandaşlarının Suriye’deki huzursuzluğun ve hak ihlallerinin artmasına sebep olacak her türlü faaliyetini barışın tesisini geciktirici, ayrışmaları derinleştirici ve barış çabalarını baltalayıcı/ değersizleştirici mahiyette telakki ediyoruz.

-İnsan haklarına duyarlı tüm kesimleri şiddete son verilmesi ve barışın tesisi için sivil çabaları arttırmaya davet ediyoruz.


Üzülerek söylemeliyim ki, bugün MAZLUMDER’i ilkelerinden sapmakla itham eden arkadaşlarımızı bu noktaya savuran şeylerden birisi de onların yardım faaliyetlerini organize ediş biçimlerini sorgulamamız olmuştur. MAZLUMDER Kocaeli Şubesi nasıl bir karar süreci işlettiğini apaçık ortaya koyabiliyor. İHH – MAZLUMDER ikileminde kalıp da güçten ve paradan yana tavır alanlar da nasıl bir karar süreci işlettiklerini apaçık ortaya koyabiliyorlar mı?


Biz, arkadaşlarımızın aramızdan ayrılmasına yol açan kararımızın hesabını vermeye hazırız. Onlar da Kocaeli’den toplayıp yolladıkları yardımları tekbirler eşliğinde kafa kesen katillere ulaştırmanın hesabını vermeye hazırlar mı?