Bizim kuşak bilir, Oğuz Aral’ın
Gırgır’a kazandırdığı, her türlü dalaverenin içinde yer alan, her maceradan
sıyrılmasını bilen, herkesle tokalaşıp herkese tezgâh açabilen, her şeye rağmen
sempatik görünmeyi beceren, gerektiğinde gözlük takıp tıpkı bir akademisyen
gibi kürsüden hitap eden, siyah saçlı,
kısa boylu, kuvvetle muhtemel Konyalı bir tiptir, Utanmaz Adam. Aral’ın
“Utanmaz Adam”ı nihai tahlilde, bu maceralar ile verir mesajını bizlere; kimseye gerçek bir zarar vermeksizin gönlünce
dolanır durur mizah âleminde. Oğuz Aral “Utanmaz Adam”ın bir gün ete kemiğe
bürünmekle kalmayıp kurnazlıktan şeytanlığa terfi edeceğini ve Türkiye’yi
beladan belaya sürükleyeceğini hiç tasavvur etmiş midir? Sanmıyorum…
Son on yıldır Türk dış politikası
Utanmaz Adam’ın maceralarını çağrıştırır tezgâhlarda dokunuyor. Güce tapan bir
anlayış Müslüman halklara karşı mütekebbir, Batı karşısında ise itaatkâr bir
tavırla kendisine gelecek arıyor. Bunun sebebi hakkında bir çıkarımda bulunan İsrael
Shamir Türk dış politikasının görünürdeki mimarı Ahmet Davuoğlu’nun “Türklerin
yeniden başarmak için yapmaları gereken nedir?”, sorusuna 20 yıl evvel kaleme
aldığı bir makalede cevap verdiğini anlatır. Shamir’e göre, Suriye’deki Türk
müdahalesinin baş destekçisi Ahmet Davutoğlu, “Eğer ihtiyacımız varsa şeytanla
bir anlaşma yapabiliriz ve yapmalıyız.”, diyordu. Davutoğlu’nun sözlerini ve ruh halini
yansıtan Shamir şöyle devam eder: “Onun (Davutoğlu’nun) bakış açısıyla, Yavuz
Sultan Selim’in yönetimi altındaki İmparatorlukta uygulanan Sünni İslam sadece
doğru inanç değil, müspet sonuçların garantisi olan bir demir yastıktır. Onun
yönlendirdiği bir devlet yanlış yapmaz. Böyle bir devlette şeytanca işler bile
Her şeye Kadir olan tarafından müspet sonuçlara çevrilecektir. Bu sebeple,
İmparatorluk 600 yıl yaşadı ve başardı. Genç Davutoğlu partnerlerin iyi veya
kötü olmasına bakmaksızın, İslamcı Türkiye’nin güçlü partnerlerle kurulacağını
bunun için yazdı. Bu, inancımız ve Kadir-i Mutlak’ın yardımıyla kazanacağımız
zafer için Şeytanla bile bir anlaşma (Faust Paktı) yapabiliriz, anlamına gelir.
Amerika birçok Müslüman için olduğu kadar Davutoğlu için de bir şeytandır ama
onun belirsiz felsefesiyle silahlanmakla o, Türkiye’nin gelecekteki zaferi için
şeytana katılmaya hazırlanıyor. Sonra onun belirsiz teolojisini belirsiz
politikasına dönüştürme vakti geldi. Amerika ondan militanları Suriye’ye
getirmesini istedi ve o da böyle yaptı. Türk arkadaşlarım Erdoğan’ın kişisel
olarak böyle teolojik inançları olmadığını ama pratik kabulleri takip ettiğini
söylediler. Amerika Birleşik Devletleri ve NATO ile ittifak meselesi Erdoğan
ile onun bir zamanlar hocası olan Necmettin Erbakan’ı ayırdı. Erbakan buna
karşıydı; Erdoğan bunu kabul edilebilir buldu. Erdoğan bir günde Erbakan’ın takipçilerini
reformist oluşum Ak Parti’ye taşıdı ve on yıl önce iktidara geldi ve genel
olarak başarılı oldu. Azınlık, mevcut etkisini sürdürse de seçimlerde başarılı
olamayan Saadet Partisi, muhalefet oldu.” Shamir, Davutoğlu’nun saptığı bu
yanlış yolu şöyle yorumlar: Geleneksel inançlara sahip insanlar biliyorlar ki,
her kim Şeytan ile anlaşırsa er ya da geç kahrolur; onunla birlikte içmek için
yeteri kadar uzun bir kaşık yoktur.
Stratejik Derinlik isimli çer çöp
tezin sahibi Davutoğlu “Büyük Şeytan”a karşı mücadele etmek yerine, “Büyük
Şeytan”la birlikte, onun gayrı meşru yönetimler üzerindeki gücünü kullanarak,
Türklere (Müslümanlara değil) tarihte yeni bir sayfa açmak üzere halklara karşı
bir mücadeleyi tavsiye etti. 400 yılı aşkın bir süredir gerilemeye devam eden
İslam Dünyası için o, yabancı işgallerin her türünü meşrulaştıracak bir yol
önerdi. Ne rasyonel ne de ahlaki olan bu rol Türk kavmiyetçiliği ile malul
İslamcı eskitmesi çevreler ile muhafazakârlar tarafından severek kabullenildi. Davutoğlu’nun
fantezilerine eklemlenen, Davutoğlu tarafından bürokrasinin çeşitli
kademelerine taşınarak doğrudan ve dolaylı olarak istihbarat servislerine ve
Amerikan menfaatlerine eklemlenen unsurlar hakikati gölgelemede en az Davutoğlu
kadar arzulu oldular. Böyle bile olsa, hakikat tümüyle karartılamayacak bir
nurdur. Ağızlarıyla bu nuru söndürme çabasında olanlar, halklarına yalan
söyleyenler, halklarını batıl davalarının peşinde sürükleme gayretinde olanlar hakikat
nurunun onları da faş edeceğini bilmenin korkusunu yaşamaktadırlar.
Hakikat çok ama çok açıktır.
Davutoğlu İslam’a, Müslümanlara itibar etmemektedir. O güce tapmaktadır.
Obama’ya Clinton’a, Kerry’e kulak verip İmam Hamanei’ye, Salihi’ye burun
kıvırmak ve hatta köpeklerini onların üzerine salmak ne İslami ne de ahlakidir.
Türkiye Davutoğlu’nun ayakları yere
basmayan, bu sebeple bir proje değil bir fantezi olan, Müslüman halkların
aleyhine işleyen politikasının kurbanıdır. Türkiye’yi kurbanlık koyun haline
getiren bu zat maalesef siyasi ahlaktan da yoksundur. Asgari medeni ve siyasi
ahlaka sahip bir kişinin öngörülerinin yanlış çıkması halinde yapması gerekeni,
istifa etmeyi düşünmek yerine hiçbir şey yokmuş gibi davranmayı tercih etmek
Oğuz Aral’ın “Utanmaz Adam”ının bile yüzünü kızartacak bir davranıştır.
Davutoğlu, senden bıktık. Senin
halkımızı aldatmandan, senin halkların düşmanı şeytanlarla kol kola
fotoğraflarını görmekten, senin Müslümanlara karşı mütekebbir dilinden, senin
ülkemizi kana boyayan, bizleri katillere çeviren politikalarından, senin
“Utanmaz Adam”ı bile utandıran pişkinliğinden gerçekten bıktık.
Davutoğlu! Bir karikatürist gelip
“Utanmaz Adam”ın yeni versiyonunda seni figür olarak kullanmayı düşünmeden
evvel istifa etmek gibi yaratıcı bir fikir üretmeyi becer ve düş milletin
yakasından.
Not: Reyhanlı’da hayatını
kaybedenlere Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve halkımıza sabır,
yaralılarımıza şifalar diliyorum. Bizi bu noktaya taşıyan Davutoğlu ve
Erdoğan’ı da şiddetle kınıyor, Kahhar olan Allah’a havale ediyorum.