Translate

2 Ağustos 2011 Salı

Her Duyulan Söylenir mi?

Gürkan BİÇEN

Tabiatı itibariyle her türlü etkiye açık olarak yaratılan insan, tüm bu etkilerin üzerinde bir irade gücü ve aydınlık yolu gösteren rehberler ile desteklenmiştir. Böylelikle Allah insana istikamet üzere kalmasını sağlayacak imkânları da bahşetmiştir. İnsanın kendisine biçilen rolü layıkıyla yerine getirmesini temin edecek yolda Allah’ın hitabı insan için tartışılması imkânsız “kesin bilgi”yi ifade ederken, kâinatta gerçekleşen tüm diğer olaylara ilişkin bilgiyi ancak “haber” olarak tanımlayabilmekteyiz. Bu yönüyle haber, kısaca, doğruluğu yahut yanlışlığı sonradan ortaya konulması mümkün bilgi olarak tarif edilebilir.

İnsan davranışlarını etkilemesi, onu karar verme sürecinde yönlendirmesiyle “haber” sağlıklı bir toplumun var edilebilmesi için kontrole tabi tutulması zorunlu olan bir bilgidir. Allah kesin bir bilgi ile hareket etmeyen insanın düşünce seyrinin zanna tabi olduğunu, zannın çoğunun ise insanı hataya ve zulme sürüklediğini açıkça beyan eder ve hem her bir Müslüman’a hem de Müslüman toplumun emir sahiplerine toplumu ifsad edecek bilginin yayılmaması için ağır bir sorumluluk yükler. Bu sorumluluğun iki temel üzerinde yükseldiğini söyleyebiliriz.

Birinci temel haberin kaynağına ilişkindir. Allah, Hucurat Suresi’nin 6.ayetinde; “Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu 'etraflıca araştırın'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.” buyurarak öncelikle haberin kaynağına dikkat etmemizi, kaynağın emin olmadığını açıkça bildiğimiz bir durumda haberin gerçekliğini çok daha dikkatli bir şekilde araştırmamız gerekliliğini ortaya koyar. Bu, kaynağa ilişkin bir tedbirdir. Bu şekilde Allah, Müslüman toplumun kötü niyetli kişilerin oluşturacağı menfi tesirden olabildiğince az etkilenmesini murad etmiştir.

İkinci temel ise haberin sıhhatli olması durumunda bile bu haberin topluma ulaştırılıp ulaştırılamayacağı ile ilgilidir. Bu temel, haberin kaynağına ve doğruluğuna ilişkin araştırmanın akabinde ümmetin maslahatını belirlemeyi amaçlamaktadır. Nisa Suresi’nin 83.ayetinde Allah, “Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Hâlbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah'ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız.” hitabıyla haberin yayılması için sıhhat şartını sağlamasının yeterli olmadığını, Müslüman toplumun işleyişi ve ilerleyişini sekteye uğratacak, onun içinde ihtilaflara kapı aralayacak türden haberlerin erbabınca ayıklanmasını emretmektedir.

Allah Müslüman toplumu düşmanlarının habere dayalı bir kısım tuzaklarına karşı uyarmakta ve fitne çıkarmak için çabalayanları bu davranışlarına son vermeye çağırmaktadır. Nur Suresi’nin 19.ayeti bize, Müslüman toplumu ifsad etmeye, böylelikle düşmanlarının müdahalesine açık hale getirmeye çalışanların varlığını açık bir şekilde ifade eder: “Müminler arasında çirkin söylentilerin yayılmasından hoşlananları bu dünyada da, ahirette de can yakıcı bir azap beklemektedir; çünkü (her şeyin önünü sonunu) Allah biliyor, ama siz bilmiyorsunuz.”. Böyle kimseleri Allah Ahzab Suresi’nin 60.ayeti ile uyarır; “Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapan (yalan haber yayan)lar (bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa, gerçekten seni onlara saldırtırız, sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler.”.

“Haber”in de mamul hale geldiği bir çağda Müslümanların çok daha dikkatli olmaları, doğrulayamadıkları habere dayalı bir faaliyete tevessül etmemeleri akla ve tedbire yakın olandır. Kitle iletişim araçlarının insanların bakış açılarını belirlediği bir zaman diliminde aynı kaynağın farklı kolları olan televizyon, radyo, gazete ve sair araçların yayımlarına dayanarak hakikat ile yalan arasındaki farkı tespit etmenin kolay olmadığı bilinmelidir. Televizyon haberciliğinin “montaj”la birebir irtibatlı ve aynı karelerden birçok farklı haber üretmenin mümkün olduğunu, kitle iletişim araçlarının kahir ekseriyetini elinde tutan Batı Dünyası’nın politikalarına göre aynı görüntülerin farklı haber metinleri, müzikler ve tercümelerle çeşitli şekillerde kullanıldığını gözden kaçırmamak gerekmektedir. Her bir Müslüman bizi günün yirmi dört saati kuşatmış olan bir ağın varlığını idrak etmeli ve bundan bir an olsun gafil olmamalıdır.

İçinde Müslümanların yer aldığı yahut Müslümanlar tarafından kurulan medya organlarına ise çok daha ağır bir sorumluluk düşmektedir. Bunlar haberin sıhhatinden ayrı olarak sunumdaki bakış açısından da mesuldür. Müslümanlara ilişkin haberleri Batılı haber ajanslarının düşmanca bakış açısıyla aktaran bu tür medya organları açık bir cürümü de irtikap etmektedir

.

Kendisinin hayrını ve Müslümanların maslahatını düşünenlerin “haber” hususunda dikkatli olmaları ve Ebu Davud’un aktardığı şu hadisi hiç unutmamaları icap eder; “Her duyduğunu söylemek kişiye günah olarak yeter.”