Translate

26 Ocak 2011 Çarşamba

Kayıkçının Küreği

Gürkan Biçen



İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, yönetim kurulu üyeleri Hüseyin Oruç, Murat Yılmaz ve Avukat Gülden Sönmez ile birlikte yaptığı basın toplantısında siyonist yapının Mavi Marmara saldırısı hakkında hazırladığı rapor sebebiyle siyonistleri eleştiriyordu. Siyonistlerin kendilerini temize çıkardıkları raporun gören gözlerde, işiten kulaklarda ve hükmeden gönüllerde elbette ki bir karşılığı yoktur. Bu bahse bile değmez bir husustur. Asıl irdelenmesi gereken şey siyonistlerin Mavi Marmara ile ilgili olarak ne yapıp yapmadıkları değil, Mavi Marmara’nın ve Gazze gemisinin sahibi İHH’nın Türkiye’de yürütülmesi gereken hukuki süreç açısından neler yaptığıdır.

Mavi Marmara saldırısının akabinde Türkiyeli siyasiler ve diplomatlar “uluslararası hukuk” söylemine bir can simidi olarak sarıldılar. Kamuoyu bilinçli ve sistemli bir şekilde Türkiye’de işletilmesi gereken hukuki süreç hakkında bilgilendirilmekten mahrum bırakıldı. Siyasilerin bu sürecin neticelerinden korkmasını anlayabilsek de, gemisinde dokuz insanımızın hayatını kaybettiği İHH’nın ve bu kafileye fiilen destek veren başta MAZLUMDER olmak üzere birçok STK’nın Türkiye’de işlemesi gereken hukuki sürece gözlerini kapatmasını, bu süreçle ilgili hiçbir açıklama yapmamalarını, bu sürecin işletilmesini isteyen Mavi Marmara şehitlerinin ve gazilerinin ailelerinin seslerine kulaklarını tıkamalarını anlayamıyoruz.

Mavi Marmara’yı geçmişlerin hikayelerinden bir hikayeye dönüştürme gayretinde olan siyonist cephe siyaset cephesinden yürüttüğü saldırının meyvelerini sessiz kalan sivil toplum kuruluşlarında, görmezden gelen medyada, nanenin ondalığını veren hahamlara emsal dini çevrelerde topluyor. Mavi Marmara ile yola çıkan kafilenin içinde bulunan Hakan Albayrak, Ahmet Varol gibi yazarların Türkiye’deki hukuki süreci gündeme getirmekten imtina etmeleri nasıl açıklanabilir? On binlerce okura hitap eden bu insanlar Mavi Marmara’yı bir hikâyeler kitabına dönüştürmekten utanmazlar mı? Yine her konuda kalem oynatan Mustafa İslamoğlu, Hayrettin Karaman gibi âlim şahsiyetler siyonistlerden Türkiye’de alınması gereken hakkın sorgusunu yapmazlar mı?

Mavi Marmara, Türkiyeli Müslümanlar için siyonizmle mücadelede bir basamak noktası olmaktan çıkarılmaya çalışılıyor. Mavi Marmara şehitlerinin isimlerini her yana yayma gayreti, Mavi Marmara’yı siyonistler ile Türkiyeli Müslümanlar arasında uzun yıllara yayılacak ve mücadeleyi her adımıyla yeni bir merhaleye taşıyacak bir unsura dönüştürecek çabaları gölgeliyor, önüne geçiyor ve hatta yok ediyor. Mavi Marmara’yı Türkiye’nin dışındaki kurum ve kuruluşların önüne atmaya yönelik her girişim siyonistlerle Müslümanların ihtilafında bir nevi “barış görüşmeleri”ne kapı aralamak anlamına geliyor. Bunu siyasilerin yapmasını “reel politik” ile açıklayanlara yahut siyasilerin buna “reel politik” gözüyle bakmalarına ses çıkarmamamız İHH’nın da bu kervana katılmış olmasını kabullendiğimiz anlamına gelmiyor.

Gemileri kaçırılan ve kaçırılan bu gemilerden birisinde dokuz misafiri öldürülen (şehit edilen) İHH yönetiminden siyasilerin kullandığı ağzı terk etmesini, Türkiye’de işletilmesi gereken hukuki sürecin aktif bir unsuru olmasını istemek her bir Müslüman’ın ve her Türk vatandaşının hakkıdır. İHH da, bu hakkını kullanırken yalnız kalmamak için “mezardaki ölüleri”, “umreye gidenleri”, “iman sahiplerini” velhasıl her kimi görüyorsa onu yardıma çağırmalıdır.
Tüm bunlardan sonra diyebilirim ki, İHH, siyonistlere “hukukçu yardımı” yapmayı dillendirip komik olmak yerine Türkiye’deki hukuki sürecin sıkı bir takipçisi olmalıdır. İHH görebiliyor mu, bilemiyorum ama biz görüyoruz: Kayıkçının küreği ile Mavi Marmara yüzdürülemiyor!