Translate

19 Ekim 2011 Çarşamba

Ülkenize hoş geldiniz

Gürkan BİÇEN

İran İslam Cumhuriyeti Meclisi’nin 1 – 2 Ekim 2011 tarihleri arasında tertiplediği 5.Uluslararası Filistin İntifadası ile Dayanışma Konferansının davetlileri olarak ev sahibimizin görevlendirdiği mihmandarlarımızın himayesinde aştığımız güvenlik önlemlerinin ardından salonu dolduruyor, her renkten, dinden, dilden, kültürden insanlar olarak birbirimize yönelttiğimiz selam ve tebessümle bizim için ayrılan yerlere geçiyorduk. Bu esnada orkestra az sonra çalacağı marş için hazırlanıyordu. Burası, İran’ın İslam Konferansı Teşkilatı Dönem Başkanı olduğu tarihte yapılmış büyük bir konferans salonuydu. Program henüz başlamadığından misafirler birbirleriyle konuşuyor, müzik salonu dolduruyor ancak tüm bunlar insanı rahatsız eden bir uğultuya dönüşmüyordu. Bu bana bizim selatin camilerimizin akustiğini hatırlattı. Hani, parmağınızı şaklattığınızda kubbeyi dolduran o sesi var eden camilerimizi.

Program başladığında Türkiye’den gelen İHH ve MAZLUMDER temsilcileri ve Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi de salonda hazır haldeydiler. İHH ve MAZLUMDER en üst düzeyde temsil ediliyorlardı. Öğrendiğim kadarıyla, Türkiye’den davet edilen siyasi partiler 1 Ekim 2011 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı sebebiyle bu programa iştirak edemeyeceklerini bildiren mesajlar yollamışlardı. Doğrusu, Meclis dışındaki partilerin ve hatta Meclis’te temsil edilen partilerin birer temsilci göndermelerini engelleyen şeyin TBMM’nin açılış programı olduğuna inanmak için bir gerekçe bulamadım. Ben Türk siyasi elitinin bu toplantıya katılmama sebebinin Türkiye’nin Siyonist problemin halli konusundaki farklı tutumundan kaynaklandığını düşünüyorum. Ne var ki, Türkiye bu konumunu burada da cesurca savunabilirdi. Zira bu toplantı sırasında çözüme yönelik olarak birçok şey önerildi ve hiç kimse “İntifada’ya destek amacıyla tertiplenen bir konferansa niçin böyle bir çözüm önerisi ile geldiniz?” demedi. Ben hassaten, Siyonist problemin halli için Siyonistlerin diplomatik olarak abluka altına alınması gerektiğini söyleyen Has Parti’nin bu konferansa katılacağını ummuştum ancak onlar da burada yer almadılar.

Programın açılış konuşmasını yapan İran İslam Cumhuriyeti Meclis Başkanı Ali Laricani misafirleri, “Ülkenize hoş geldiniz” diyerek selamladı. Salonda bulunan Halid Meşal ve Ramazan Şallah da elbette bu sözlerin muhatabıydılar. Onlar için, Direniş’e kucak açan, her şartta destek veren İran şüphesiz ki Müslümanların ülkesiydi. Az sonra İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamanei ile Halid Meşal’in sarılışları ve ekrana yansıyan bakışlarındaki o ifade bunun böyle olduğunu, başkaca bir ihtimalin olmadığını ortaya koyuyordu. İran yirminci yüzyılda Müslümanlara hediye edilmiş bir ülkeydi. Böyle olduğu için Müslümanlarla birlikte diğer antiemperyalist hareketlerin sözcüleri de böyle bir fotoğrafta yer alabiliyorlardı.

Konferansın ültimatomu İnkılab Rehberi tarafından verildi: Denizden nehre hür Filistin! Bu söz ile İran Direniş’e olan desteğini ve Filistin’in haklarını zayi edecek her türlü çözüm önerisine karşı mücadele azmini bir kez daha ortaya koymuş oldu. Böylelikle Mahmud Abbas’ın Birleşmiş Milletler nezdinde başlattığı ve fakat Direniş tarafından tanınmayan, 1967 sınırlarında Filistin Devleti’nin kabulü girişimi en başından batıl kabul edilmiş oldu. Konferans süresince 1967 sınırlarında bağımsız, toprak bütünlüğü olan ve içinde Siyonist yerleşimcilerin barınmadığı bir Filistin Devleti’nin imkânsızlığına dair birçok delil getirildi. Mevcut haliyle iki devletli çözümün mülteciler meselesini cevapsız bıraktığına ve mülteciler meselesini halletmeyen hiçbir projenin çözüm olarak sunulamayacağına işaret edildi.

Konferansa Gazze’den canlı bağlantı ile katılan İsmail Heniye de benzer hususlara temas etmekle birlikte, konuşmasının önemli bir kısmını Filistinli esirlere ayırdı. Konuşmacıların değindiği konuları not alan İHH temsilcilerinden Avukat Gülden SÖNMEZ, Heniye’nin konuşmasından sonra, “Fark ettiniz mi, Heniye konuşmasında dört kez Filistinli esirler meselesini gündeme getirdi” diyerek bu vurgunun bir amacı olabileceğini belirtti. O zaman bize hafi olan bugün aşikâr hale geldi: Binden ziyade Filistinli esir hürriyetine kavuşuyor.

Hamas’ı seçerek yönetime taşıyan Filistin halkını ambargo ve katliamlarla cezalandırmayı, Hamas yönetimini devirerek Direniş’e Filistin topraklarında geri adım attırmayı deneyen emperyalist ekseninin tüm çabalarına rağmen Filistin halkının sabrı ve Direniş’e sınırsız destek veren İslam Cumhuriyetinin kararlılığı ile bugün ümmet Allah’ın vaadine, her zorluktan sonra bir ferahlık verileceği, nusret ve zaferin ise sabredenlere bahşedileceği sözüne şahitlik etti. İsmail Heniye “Bugün esirler yarın Aksa” diyor. Esirler Aksa’ya uzanan büyük yürüyüşün bir parçası. İnkılab ve Direniş ümmetin çarkını çevirmeye, emperyalistlerin düzenini bozmaya devam ediyor. İnkılab ve Direniş bize, Filistin’in tüm esirlerine, mültecilerine ve tüm bir ümmete Mescid-i Aksa’ya girerek “Ülkenize hoş geldiniz” diyeceğimiz günü vaad ediyor.

Halid Meşal salona hitab ediyor (Tahran)