Translate

1 Ekim 2013 Salı

Destur ya Şevki Hoca

Gürkan BİÇEN

Sene 1989… Milli Gençlik Vakfı Eskişehir Şubesi’nin pencereleri Yalaman Adası’na bakan dairesinde televizyona kilitlenmiş birkaç gençten birisiyim. VHS videokaseti döndükçe ekrana ateşli bir hatibin görüntüsü yansıyor; Şevki Yılmaz. “Vallahi, bana üç saat televizyona çıkma izni versinler şu kellemi vermeye razıyım”, diyor Şevki Hoca. Yer gök inliyor, ya Allah, ya Allah diyoruz biz gençler. Şevki Hoca konuştukça büyülüyor, o büyüledikçe Refah Partisi büyüyor.

Bir hafta kadar evvel Kosova’dan bir dostum ile internet ortamında görüşürken, “Gürkan, bu Şevki Yılmaz Erbakan’a yakın değil miydi?”, diye sordu. Evet, öyleydi ama şu an Erdoğan’ın yanında ve hatta duyduğum kadarıyla “Sıkı Tayyipçi” imiş, diyorum cevaben. Dostum devam ediyor; Geldi buraya, Prizren’e, bir konuşma yaptı, şaşırdık.

İnsanoğlu şaşırmaya görsün. Bir kere şaşırdı mı onu yola ize koymak da zor oluyor. Hele ki bir zamanlar önde olanların şaşırması daha da vahim sonuçlara yol açıyor. Onların şaşırması kimilerini şaşkınlığa uğratırken kimilerini ise tıpkı kendisi gibi şaşırtıp yoldan çıkarıyor. Belki bunun için İmam Humeyni bir mektubunda, “İslam tarihi büyük adamlarının ihanetleri ile doludur”, diyordu.

Birkaç gün evvel bu sefer bir başka dostum Şevki Yılmaz’ın bir yazısını yolladı. Şevki Hoca Yeni Akit gazetesinden sesleniyordu okuyucusuna ve diyordu ki, “Ey İran! Ne zaman mazlumların yanında olacaksın!?” Hoca’nın sözlerini hayretler içinde okudum. Hoca birkaç gün evvel Prizren’e yaptığı ve benim dostumun bana aktardığı ziyaretten bahsediyor ve Kosovalıların İran hakkında kendisine söylediklerini bu yazı ile aktardığını iddia ediyordu. Şevki Hoca’ya göre Kosovalılar İran’ın Kosova’yı tanımamasından hayli rahatsızlarmış ve İran hakkında hayli kötü sözler sarf etmişler. Yazıyı okumadan birkaç gün evvel meseleden haberdar olmam ve Kosova’daki dostumun da bana böyle bir şeyden bahsetmemesi sebebiyle yeni bir görüşme ihtiyacı hissediyorum ve bu yazıyı da dostuma yolluyorum.

Dostum yazıyı okuduktan sonra, “Gürkan, bu neredeyse tümüyle yalan yanlış bir yazı”, diyor  ve devam ediyor: “Evet, Şevki Yılmaz ve birkaç kişi Prizren’e geldiler ve Şevki Yılmaz Prizren Medresesi’nde akşam dokuz ile on bir arasında yaklaşık 100 dakika boyunca durmaksızın konuştu ve hiçbir soru cevap kısmı olmaksızın, Arnavutlara ve Türklere söz hakkı vermeksizin ayrıldı gitti. Burada ne Arnavutlar ne de Türkler İran ile ilgili bir söz söylediler. Zaten Kosova’nın bağımsızlığı ve İran meselesi onun anlattığı gibi değil. Her şeyden evvel Kosova şu an EULEX yönetiminde, Denetimli Bağımsızlık statüsünde olan bir devlet. Yani sizin anladığınız anlamda tam bağımsız bir devlet değil. İkincisi, Kosova’nın Birleşmiş Milletler’de tanınması demek Filistin Devleti’nin tanınmasına benzer bir tanınma demektir. Yani üye olmayan devlet statüsü elde etmesidir. Rusya BM Güvenlik Konseyi’nde Kosova’nın bağımsız bir devlet olarak BM’ye üye olmasına izin vermedikçe Kosova’nın böyle bir imkânı yok. Üçüncüsü, Kosova devlet yetkilileri İran’dan resmi olarak bir tanınma da istememişler. İki sene evvel Prizren’e gelen İran’ın Arnavutluk elçisi bunu açık bir şekilde ifade etmişti. Bizim devlet yetkililerimiz İran’dan bu konuda bir randevu bile talep etmemişler. Dördüncüsü, biz burada ne İran’a ne Şiilere ne de Hizbullah’a bir şey dedik. Şevki Yılmaz bize ‘BOP’a engel olan Şiiler ve Hizbuşşeytan’dır’, dedi. Biz Şevki Yılmaz’ı yüz dakika dinledik ve çıkıp gitti.”
Şevki Hoca öyle yazsa da, Kosova kendisini doğrulamıyor. Şevki Hoca gittiği yeri de tanımıyor. Prizren’de gördüğü camiler ona Sultan Murat devrinde yaşadığı hissi verebilir ama vaziyet öyle değil.

Şevki Hoca bilmez, bugün Arnavutluk ve Kosova Amerika tarafından yönetiliyor. İran’ın Arnavutluk’a teklif ettiği her türlü anlaşma önce Amerikan dışişlerinin kontrolünden geçiyor. Sırf Amerika onay vermediği için bugün Tahran ile Tiran arasında doğrudan uçak seferleri düzenlenemiyor. Öğrenci değişim programları uygulanamıyor. Arnavut politikacılar İran karşısında Batı’nın yanında koşulsuz yer alacaklarını her daim ve açıkça ilan ediyor. Sali Berişa, “Bugün yeryüzünde yaşayan tek bir Hitler biliyorum o da Ahmedinecad’tır”, diyebiliyor. Şevki Hoca bilmez, İran Türkiye’nin Balkanlardaki varlığından rahatsızlık duymuyor bilakis Balkanlarda İslami varlığın devamı için Türkiye’nin varlığını elzem görüyor.

Yazısında Müslüman Arnavut halkına olan ilgisini ve sevgisini izhar eden Şevki Hoca Erbakan’ı bırakarak peşine takıldığı Erdoğan’ın Arnavutluk’taki son genel seçimlerde Sosyalist Parti’yi desteklediğini, Sosyalist Parti Genel Başkanı Edi Rama’nın bir Türk ve İslam düşmanı olduğunu, yine bu adamın Soros’un bir numaralı adamları arasında yer aldığını, Sosyalist Parti’nin genel seçimi kazanmasından sonra Türkiye’nin Arnavutluk’a büyük miktarda kredi vereceğini açıkladığını kuvvetle muhtemel bilmiyor.

Anlaşılan o ki, Şevki Hoca eski Şevki Hoca değil. İktidara bitişik olmak onu adalet duygusundan ve hakikate sadakatten uzaklaştırmış. Bir ihtimal, Şevki Hoca Kosova’da Türkiye ve Erdoğan yalakalığı yaparak nemalanan birkaç densize denk gelmiştir ve bunlar hoşuna gitsin, Türkiye’ye döndüğünde onları da methetsin, bakın ne evladı Fatihan var orada desin diye Şevki Hoca’nın kulağına fısıldamışlardır.

Öte yandan, Türkiye’nin Suriye bağlamında Arnavutlara olan ilgisi de dikkatlerden kaçmıyor. Yine Yeni Akit gazetesinde Muhsin Meriç müstear ismiyle yazan İDSB Genel Koordinatörü Cihangir İşbilir yakın zaman evvel, yanında Şevki Yılmaz da olduğu halde, Arnavutluk’ta idi. Konu elbette ki Suriye ve Mısır’dı. Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’dan Suriye’ye gönderilen Arnavutların sayısının 300’ü bulduğu, bunların onlarcasının öldürüldüğü bir dönemde, bu insanların yakınlarının “Oğlumuz en son Türkiye’ye çalışmaya gidiyorum diyerek evden ayrıldı” sözünde ittifak etmesi ilginç değil midir? Müslüman Arnavutları Müslüman Suriye halkına karşı savaştırmak için teşvik ve tahrik eden unsurların arasında kimlerin olduğunu bilmiyor muyuz? Bu kişiler Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’da kimseden habersiz, gözlerden ırak dolaştıklarını mı zannediyorlar? Hayır, onların Arnavut bölgesinde attıkları her adımı biliyoruz ve elbette bir gün Arnavutlar, Müslüman Arnavutların kanını bir hiç uğruna heder etmelerinin hesabını onlardan soracaktır. İstihbarat uzantısı olarak Arnavut bölgesinde dolaşan bu kişiler Türk kurumlarının adını da kirli ilişkilerine karıştırarak ülkemizin Balkanlardaki geleceğini riske atıyorlar. İşbilir, namı müstear Muhsin Meriç, “Son yılların parlayan kurumları TİKA, YTB ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlarımız ve diplomatik misyonlarımız güzel hizmetlere imza atmakla beraber, geçtiğimiz aylarda MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın bir makalesinde dikkat çektiği ‘koordinasyon’ etkinliği noktasında hâlâ çok ciddi problemler olduğu çok açık. Bu eksikliklerin giderilmesi uzun sürmeyecektir; yeter ki konunun önemi ve hayatiyeti idrak edilsin.”, diyerek bölgedeki Türk kurumlarındaki istihbarat unsurunu/ etkisini ortaya koyuyor. Bu ifade MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın daha evvel TİKA Genel Koordinatörü olduğunu bilenler için ayrı bir önem arz ediyor.

Hülasa, Şevki Hoca şayet müstear adla yazan bu ve benzeri kişilerin peşine takılarak hiç bilmediği Arnavut bölgesinde Sultan Murat olmak sevdasıyla geziyor ve bu arada İran’a yönelik hasmane tutumunu Arnavutlara aşılamak istiyor ise bu yolun yanlış bir yol olduğunu bilmelidir. Müslüman Arnavutları seviyor ise onların kanına eli bulaşan bu adamlardan uzak durmalıdır. Bu benim kendisine naçizane tavsiyemdir.

Gönül isterdi ki, Şevki Hoca hakikat uğruna kellesini vermeye hazır Şevki Hoca olarak kalmış olsundu. Lakin hayat böyle, insanı evirip çeviriyor, kalpleri değiştiriyor. “Ey kalpleri İnkılab ettiren Rabbimiz! Kalplerimizi senin sözünde sabit tut.”


Not: Bahsi geçen yazılara şu linklerden ulaşılabilir:
Ey İran! Ne zaman mazlumların yanında olacaksın!?

Tiran’da Gençlik Buluşması

İDSB