Sene 1989… Milli Gençlik Vakfı
Eskişehir Şubesi’nin pencereleri Yalaman Adası’na bakan dairesinde televizyona
kilitlenmiş birkaç gençten birisiyim. VHS videokaseti döndükçe ekrana ateşli
bir hatibin görüntüsü yansıyor; Şevki Yılmaz. “Vallahi, bana üç saat
televizyona çıkma izni versinler şu kellemi vermeye razıyım”, diyor Şevki Hoca.
Yer gök inliyor, ya Allah, ya Allah diyoruz biz gençler. Şevki Hoca konuştukça
büyülüyor, o büyüledikçe Refah Partisi büyüyor.
Bir hafta kadar evvel Kosova’dan
bir dostum ile internet ortamında görüşürken, “Gürkan, bu Şevki Yılmaz
Erbakan’a yakın değil miydi?”, diye sordu. Evet, öyleydi ama şu an Erdoğan’ın
yanında ve hatta duyduğum kadarıyla “Sıkı Tayyipçi” imiş, diyorum cevaben. Dostum
devam ediyor; Geldi buraya, Prizren’e, bir konuşma yaptı, şaşırdık.
İnsanoğlu şaşırmaya görsün. Bir
kere şaşırdı mı onu yola ize koymak da zor oluyor. Hele ki bir zamanlar önde
olanların şaşırması daha da vahim sonuçlara yol açıyor. Onların şaşırması
kimilerini şaşkınlığa uğratırken kimilerini ise tıpkı kendisi gibi şaşırtıp
yoldan çıkarıyor. Belki bunun için İmam Humeyni bir mektubunda, “İslam tarihi büyük adamlarının ihanetleri
ile doludur”, diyordu.
Birkaç gün evvel bu sefer bir
başka dostum Şevki Yılmaz’ın bir yazısını yolladı. Şevki Hoca Yeni Akit
gazetesinden sesleniyordu okuyucusuna ve diyordu ki, “Ey İran! Ne zaman mazlumların yanında olacaksın!?” Hoca’nın
sözlerini hayretler içinde okudum. Hoca birkaç gün evvel Prizren’e yaptığı ve
benim dostumun bana aktardığı ziyaretten bahsediyor ve Kosovalıların İran
hakkında kendisine söylediklerini bu yazı ile aktardığını iddia ediyordu. Şevki
Hoca’ya göre Kosovalılar İran’ın Kosova’yı tanımamasından hayli rahatsızlarmış
ve İran hakkında hayli kötü sözler sarf etmişler. Yazıyı okumadan birkaç gün
evvel meseleden haberdar olmam ve Kosova’daki dostumun da bana böyle bir şeyden
bahsetmemesi sebebiyle yeni bir görüşme ihtiyacı hissediyorum ve bu yazıyı da
dostuma yolluyorum.
Dostum yazıyı okuduktan sonra,
“Gürkan, bu neredeyse tümüyle yalan yanlış bir yazı”, diyor ve devam ediyor: “Evet, Şevki Yılmaz ve birkaç
kişi Prizren’e geldiler ve Şevki Yılmaz Prizren Medresesi’nde akşam dokuz ile
on bir arasında yaklaşık 100 dakika boyunca durmaksızın konuştu ve hiçbir soru cevap
kısmı olmaksızın, Arnavutlara ve Türklere söz hakkı vermeksizin ayrıldı gitti.
Burada ne Arnavutlar ne de Türkler İran ile ilgili bir söz söylediler. Zaten
Kosova’nın bağımsızlığı ve İran meselesi onun anlattığı gibi değil. Her şeyden
evvel Kosova şu an EULEX yönetiminde, Denetimli Bağımsızlık statüsünde olan bir
devlet. Yani sizin anladığınız anlamda tam bağımsız bir devlet değil. İkincisi,
Kosova’nın Birleşmiş Milletler’de tanınması demek Filistin Devleti’nin
tanınmasına benzer bir tanınma demektir. Yani üye olmayan devlet statüsü elde
etmesidir. Rusya BM Güvenlik Konseyi’nde Kosova’nın bağımsız bir devlet olarak
BM’ye üye olmasına izin vermedikçe Kosova’nın böyle bir imkânı yok. Üçüncüsü,
Kosova devlet yetkilileri İran’dan resmi olarak bir tanınma da istememişler.
İki sene evvel Prizren’e gelen İran’ın Arnavutluk elçisi bunu açık bir şekilde
ifade etmişti. Bizim devlet yetkililerimiz İran’dan bu konuda bir randevu bile
talep etmemişler. Dördüncüsü, biz burada ne İran’a ne Şiilere ne de Hizbullah’a
bir şey dedik. Şevki Yılmaz bize ‘BOP’a engel olan Şiiler ve Hizbuşşeytan’dır’,
dedi. Biz Şevki Yılmaz’ı yüz dakika dinledik ve çıkıp gitti.”
Şevki Hoca öyle yazsa da, Kosova
kendisini doğrulamıyor. Şevki Hoca gittiği yeri de tanımıyor. Prizren’de
gördüğü camiler ona Sultan Murat devrinde yaşadığı hissi verebilir ama vaziyet öyle
değil.
Şevki Hoca bilmez, bugün
Arnavutluk ve Kosova Amerika tarafından yönetiliyor. İran’ın Arnavutluk’a
teklif ettiği her türlü anlaşma önce Amerikan dışişlerinin kontrolünden geçiyor.
Sırf Amerika onay vermediği için bugün Tahran ile Tiran arasında doğrudan uçak
seferleri düzenlenemiyor. Öğrenci değişim programları uygulanamıyor. Arnavut
politikacılar İran karşısında Batı’nın yanında koşulsuz yer alacaklarını her
daim ve açıkça ilan ediyor. Sali Berişa, “Bugün yeryüzünde yaşayan tek bir
Hitler biliyorum o da Ahmedinecad’tır”, diyebiliyor. Şevki Hoca bilmez, İran
Türkiye’nin Balkanlardaki varlığından rahatsızlık duymuyor bilakis Balkanlarda
İslami varlığın devamı için Türkiye’nin varlığını elzem görüyor.
Yazısında Müslüman Arnavut
halkına olan ilgisini ve sevgisini izhar eden Şevki Hoca Erbakan’ı bırakarak
peşine takıldığı Erdoğan’ın Arnavutluk’taki son genel seçimlerde Sosyalist
Parti’yi desteklediğini, Sosyalist Parti Genel Başkanı Edi Rama’nın bir Türk ve
İslam düşmanı olduğunu, yine bu adamın Soros’un bir numaralı adamları arasında yer
aldığını, Sosyalist Parti’nin genel seçimi kazanmasından sonra Türkiye’nin
Arnavutluk’a büyük miktarda kredi vereceğini açıkladığını kuvvetle muhtemel bilmiyor.
Anlaşılan o ki, Şevki Hoca eski
Şevki Hoca değil. İktidara bitişik olmak onu adalet duygusundan ve hakikate
sadakatten uzaklaştırmış. Bir ihtimal, Şevki Hoca Kosova’da Türkiye ve Erdoğan
yalakalığı yaparak nemalanan birkaç densize denk gelmiştir ve bunlar hoşuna
gitsin, Türkiye’ye döndüğünde onları da methetsin, bakın ne evladı Fatihan var
orada desin diye Şevki Hoca’nın kulağına fısıldamışlardır.
Öte yandan, Türkiye’nin Suriye
bağlamında Arnavutlara olan ilgisi de dikkatlerden kaçmıyor. Yine Yeni Akit
gazetesinde Muhsin Meriç müstear ismiyle yazan İDSB Genel Koordinatörü Cihangir
İşbilir yakın zaman evvel, yanında Şevki Yılmaz da olduğu halde, Arnavutluk’ta
idi. Konu elbette ki Suriye ve Mısır’dı. Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’dan
Suriye’ye gönderilen Arnavutların sayısının 300’ü bulduğu, bunların
onlarcasının öldürüldüğü bir dönemde, bu insanların yakınlarının “Oğlumuz en son Türkiye’ye çalışmaya
gidiyorum diyerek evden ayrıldı” sözünde ittifak etmesi ilginç değil midir?
Müslüman Arnavutları Müslüman Suriye halkına karşı savaştırmak için teşvik ve
tahrik eden unsurların arasında kimlerin olduğunu bilmiyor muyuz? Bu kişiler
Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’da kimseden habersiz, gözlerden ırak
dolaştıklarını mı zannediyorlar? Hayır, onların Arnavut bölgesinde attıkları
her adımı biliyoruz ve elbette bir gün Arnavutlar, Müslüman Arnavutların kanını
bir hiç uğruna heder etmelerinin hesabını onlardan soracaktır. İstihbarat
uzantısı olarak Arnavut bölgesinde dolaşan bu kişiler Türk kurumlarının adını
da kirli ilişkilerine karıştırarak ülkemizin Balkanlardaki geleceğini riske
atıyorlar. İşbilir, namı müstear Muhsin Meriç, “Son yılların parlayan kurumları
TİKA, YTB ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlarımız ve diplomatik misyonlarımız
güzel hizmetlere imza atmakla beraber, geçtiğimiz aylarda MİT Müsteşarı Hakan
Fidan’ın bir makalesinde dikkat çektiği ‘koordinasyon’ etkinliği noktasında
hâlâ çok ciddi problemler olduğu çok açık. Bu eksikliklerin giderilmesi uzun
sürmeyecektir; yeter ki konunun önemi ve hayatiyeti idrak edilsin.”, diyerek bölgedeki
Türk kurumlarındaki istihbarat unsurunu/ etkisini ortaya koyuyor. Bu ifade MİT
Müsteşarı Hakan Fidan’ın daha evvel TİKA Genel Koordinatörü olduğunu bilenler
için ayrı bir önem arz ediyor.
Hülasa, Şevki Hoca şayet müstear
adla yazan bu ve benzeri kişilerin peşine takılarak hiç bilmediği Arnavut
bölgesinde Sultan Murat olmak sevdasıyla geziyor ve bu arada İran’a yönelik
hasmane tutumunu Arnavutlara aşılamak istiyor ise bu yolun yanlış bir yol
olduğunu bilmelidir. Müslüman Arnavutları seviyor ise onların kanına eli
bulaşan bu adamlardan uzak durmalıdır. Bu benim kendisine naçizane tavsiyemdir.
Gönül isterdi ki, Şevki Hoca hakikat
uğruna kellesini vermeye hazır Şevki Hoca olarak kalmış olsundu. Lakin hayat
böyle, insanı evirip çeviriyor, kalpleri değiştiriyor. “Ey kalpleri İnkılab
ettiren Rabbimiz! Kalplerimizi senin sözünde sabit tut.”
Not: Bahsi geçen yazılara şu
linklerden ulaşılabilir:
Ey İran! Ne zaman
mazlumların yanında olacaksın!?
Tiran’da Gençlik
Buluşması
İDSB