Translate

30 Temmuz 2010 Cuma

Korktukları nedir, biliyorum

Gürkan BİÇEN

Bir insan ömrünün çok uzağında olsa da hepimiz Hayber’in fethini biliyoruz. Öyle ki, ravilerin coşkulu tasvirleri arasında kendimizi kale kapısını kıran Hz. Ali’nin sağında hissettiğimiz dahi olmuştur. İşte bu mütevatir anlatım sebebiyle biz, “Hayber fethedilmiş” değil “Hayber fethedildi” diyoruz. Oradaymışız, gözümüzle görmüşüz gibi.

27 Mayıs veya 12 Eylül ihtilalleri yaşandığında henüz dünyaya gelmemiş olanlar birçok farklı kaynaktan aktarılan, birbirini doğrulayan rivayetlerin ve yine yüzlerce, binlerce, on binlerce yazılı malzemenin mütevatir hale getirmesiyle bu iki dönemin Anadolu halkının yüzleştiği acıların temel sebepleri arasında yer aldığını bilirler. Bunun için Yassıada’da yargılanmasa da, Diyarbakır’da, Mamak’ta işkence görmese de, bitmek bilmeyen gözaltı süreleri içinde Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin yargı çevreleri arasında oradan oraya sürüklenmese de, bu olayları Türkçe’nin gramer kurallarına istinaden görmüş, yaşamış, oradaymış gibi anlatırlar. Bu hem dil hem şahitlik açısından da doğru olanıdır. Öyle ise Sayın Başbakan’a, referandumda “hayır” oyu vereceğini açıklayarak, ihtilal dönemlerine işaretle, “O zaman sen dünyada bile yoktun” diyenler neyin endişesindeler?

Ekim İhtilali yalnız Çarlık Rusya’sının değil, tüm bir Avrupa’nın da kaderini değiştirdi. Birinci Dünya Savaşı, Orta Avrupa Hanedanlıklarının çöküşü, komünist ideolojinin yayılması, Alman istilası ve akabinde komünist rejimlerin yerleşmesi. Türkiye ise Cumhuriyet rejiminin uzun bir dönemini komünizm benzeri bir ekonomi ve bürokrasi ile geçirdi. Sosyalist Blok’un çözülmesi ile Hıristiyan çoğunluklu Balkan ve Doğu Avrupa ülkelerinde bir “aklanma” süreci başlatıldı. Yeni yönetimler komünist dönemde işlenen suçları ve bunların asli ve feri faillerini açığa çıkarmak için yasal düzenlemelere gittiler. Komünist dönemde görev alan sivil, askeri ve adli bürokrasi ile topluma yön veren birçok meslek grubu inceleme altına alındı. Böylelikle komünist dönem artıklarının yeni dönemde siyasi ve bürokratik hayata yön vermelerinin önüne geçilmek istendi. Hıristiyan çoğunluklu ülkeler için bu böyleyken Müslüman çoğunluklu ülkelerde bundan imtina edildi. Müslüman çoğunluklu ülkelerde komünistler parti tabelalarını değiştirerek yollarına devam ettiler.

12 Eylül ihtilalinin ardından yaşananlar salt askeri bürokrasinin değil onlarla birlikte hareket eden sivillerin de içinde yer aldığı bir süreçtir. 12 Eylül Anayasası olarak andığımız bu Anayasa, sadece halkın yönetimi ele almasının değil, bu dönemde işlenen suçların asli ve feri faillerinin açığa çıkarılmasının da önüne geçmek üzere hazırlanmıştır. Anayasa değişikliği ile sivil/askeri/adli bürokraside başlayacak çöküşün Türkiye’de de bir “aklanma” isteği doğurabileceğine dair endişeyi korkuya çevirecek bir sürece evrilmesidir ağzı kalabalıkları “Hayır”cı cepheye iten şey. Halkın takdir hakkını arttıran her gelişme geçmişe dönecek bir projektör olacaktır. Böylelikle üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen hala kimsenin el süremediği kayıtlar / arşivler aralanacak ve biz bugün isimlerini hürmetle andığımız birçok siyasetçinin, hukukçunun, gazetecinin, işadamının, sendikacının, eğitimcinin o dönemde işlenen suçların bir yerinde yer aldığını göreceğiz.

Ama “Hayır”cılar korkmasınlar. Zira -komitacılar dışında- Müslüman ahali bu topraklarda hiçbir zaman devri sabık yaşatmamıştır