İran ile Yunanistan’ın tarihinin uzun süre birlikte aktığı malumdur
ama yine de bu eksik bir anlatımdır. Tarihin bir döneminde İran ile sadece
Yunanlılar değil, Balkan halklarının başka kesimlerinin de bir şekilde yolu
birleşmiştir. Roma’nın ve Makedonların olduğu kadar, her ikisinde üstün
hizmetler veren Arnavutlar da bu birlikteliği paylaşmıştır. İran’la yüzyıllara
varan savaşında Roma bugünün Arnavutlarının ataları olan İliryalı asker ve
komutanlara yer vermiş, İran’da iki yüzyıl süren hâkimiyeti ile Büyük İskender’in
ordusu sadece Makedonlara değil Arnavutların atalarına da dayanmıştır. Savaş ve
barış dönemleri, anlaşmalar, ticaret, kültürel alışverişler ve daha birçok
unsur İran ile Balkan halkları arasında bugün su yüzüne çıkmasa da derinden
akan bir irtibatı sağlamıştır. Arnavutlar açısından ortak nokta sadece bu da
değildir. Arnavutça ve Farsçanın aynı dil ailesinde yer alması ve hatta bu iki
kavmin benzer anatomik özellikler göstermesi de söz konusudur. Buna rağmen
bugün Arnavutlar ile İranlılar sanki iki ayrı gezegende yaşar gibidirler. Bu
durum iki halkın tabiatlarından değil, geçici siyasi tutumlarından
kaynaklanmaktadır.
1979 yılında İran İslam İnkılâbı gerçekleştiğinde Arnavutluk Enver
Hoxha yönetimindedir ve İran’ın yeni rejimi ile bir problemi olmadığını ilan
etmiştir. Öyle ki, Arnavutluk’un Birleşmiş Milletler’deki elçisi Abdi Baleta
1980 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurul’unda yaptığı Filistin konulu bir
konuşmada tıpkı İranlılar gibi Siyonizm’i ve Siyonist İsrail rejimini ağır bir
dille eleştirmiştir.
Arnavutluk’un Amerika’nın etki alanına girmesinin ardından İran ile
Arnavutluk ilişkileri sıcaklığını kaybetmiş ve neredeyse donma noktasına
gelmiştir. Arnavut siyasi eliti İran’dan uzak durmanın (ülkenin olmasa bile)
kendi menfaatlerine daha uygun olduğunu düşünmüştür. Bu dönemde Arnavutluk
Amerika’ya yaklaştıkça İran’dan uzaklaşmış, İran’a yönelik bağımsız bir
politika izleme kabiliyetini kaybetmiştir. Bu durumun açık göstergeleri olduğu
gibi istihbarat belgelerine yansıyan delilleri de mevcuttur. Örneğin, Amerika’nın
baskısıyla Arnavutluk, uluslararası tüm platformlarda İran aleyhine tavır
sergilemiştir. Yine Wikileaks belgelerinden anlaşılacağı üzere, İran ile
Arnavutluk arasında yapılması öngörülen “Tahran ile Tiran arasında doğrudan
uçuş”, “Öğrenci değişimi” ve “Turizm” anlaşmaları sırf dönemin Amerikan dış
işleri bakanı Hillary Clinton razı olmadığı için hayata geçme imkânı
bulamamıştır.
İran ile Batılı güçler arasındaki mücadele bugün için bir denge
noktasına gelmiş haldedir. Batı İran’ın bölgesel gücünü kabul ederken, İran da
Batı’ya ticari imkânlarının bir kısmını açma yönünde iyi niyet göstermektedir.
Böyle olduğu için “Nükleer Anlaşma”nın hemen ardından Batılı devlet adamları
ticari heyetler eşliğinde İran’a gelmiş ve İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Hasan Ruhani de bazı Batılı ülkeleri ziyaret ederek milyarca dolarlık
anlaşmalara dair mutabakat zemini oluşturmuştur. İran’ın imkânlarından
faydalanmak isteyen sadece gelişmiş Batılı devletler değildir. Bugün ekonomik kriz
içinde bulunan Yunanistan da İran’ı kendisine nefes aldırabilecek bir kapı
olarak görmüştür. Bu sebeple Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras hiç zaman
kaybetmeksizin Tahran’ın kapısını çalmıştır.
Çipras’ın ziyareti çerçevesinde yapılan haber ve analizlerden, İran
ile Yunanistan arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilme potansiyelini
öğreniyoruz. Çipras İran ile deniz taşımacılığı, enerji, turizm ve kültürel
alanlar başta olmak üzere birçok alanda işbirliği yapabileceklerini dile
getirmiş, bu ifadeler İran tarafınca da olumlu karşılanmıştır. Çipras Tahran’da
üst düzeyde karşılanır, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve
İran İslam İnkılâbı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamanei ile görüşürken, Çipras
gibi Sosyalist bloktan gelen Arnavutluk Cumhuriyeti Başbakanı Edi Rama
nerededir?
Arnavutluk ve Arnavutlar milli menfaatlerini Batılı güçlerin
gölgesinde kalmaya bağlamış iseler bilinmelidir ki, bu yanlış bir yoldur.
Batılıların İran ile işbirliğine yöneldiği bir dönemde bu işbirliği çabasının
en ön sırasında yer alması gereken halk Arnavutlardır. Zira Arnavut halkı Balkanlardaki
tüm diğerlerinden farklı olarak, kendi içinde dini harmoniyi sağlamış,
ekseriyetle Müslüman bir halktır. Nüfusu ve hâkim olduğu toprakların büyüklüğü
ile de Balkan bölgesinde Müslümanları temsil kapasitesine sahiptir. Arnavutluk
ve Arnavutlar yaygın sufi cemaatleri yoluyla Ehli Beyt’e hürmet gösterir ve bu
yönüyle İranlılar ile aynı ruhu paylaşırlar. Arnavut bölgesini gezen herkes Hz.
Ali ve 12 İmam’ın tasvirlerini ve kendini Ehli Beyt’e adayan insanları görebilir.
Gerek Sünni gerekse Bektaşi Arnavut şairler/ edebiyatçılar İslam, Peygamber
(as) ve Ehli Beyt sevgisini aktaran son derece değerli eserler vermişlerdir ve
bunlar bugün de bu halkın hafızasındaki yerini korumaktadır. Bir İranlı sadece
Arnavutluk’ta değil bütün bir Arnavut bölgesinde sanki evindeymişçesine
dolaşabilir. Sıcak kanlı ve misafirperver insanımız turist veya dost fark
etmeksizin her bir İranlı’nın hizmetine Yunanistan veya bir başka Balkan
ülkesinde bulamayacağı, sadece Arnavut
bölgesinin sahip olduğu sayısız imkânı sunabilir. Tüm bunlar Arnavutları
diğerleri arasında öne çıkaran unsurların küçük bir bölümüdür. İlişkilerin
seviyesi yükseldikçe bu iki halkı birbirine yaklaştıran birçok unsurun olduğu
da açığa çıkacaktır. Bu yolu açacak kişilerin başında mevcut Arnavut siyasi
eliti, bu cümleden olmak üzere Başbakan Edi Rama gelmektedir.
Edi Rama Arnavutluk’un yararına bir iş yapacaksa, erken davranmalı
ve Tahran ile ilişkileri geliştirmenin yolunu aramalıdır. Rama buna şunları
yaparak başlayabilir:
- - Tahran’a
rezidansı olan bir büyükelçi atamak. (Bugün Arnavutluk Cumhuriyeti ile İran İslam
Cumhuriyeti arasındaki diplomatik ilişki Arnavutluk’un Türkiye Cumhuriyeti
nezdindeki büyükelçisi eliyle sağlanmaktadır. Yani Arnavutların İran’da sabit
bir elçileri yoktur.)
- - Tahran
ile Tiran arasında doğrudan uçak seferlerini başlatmak
- - Tahran
ile Tiran arasında eğitim anlaşmaları yapmak
- -Tahran
ile Tiran arasında turizm anlaşmaları yapmak
- - Tahran
ile Tiran arasında Adriyatik Denizi’ndeki petrol rezervlerinin araştırılması ve
işletilmesine dair enerji anlaşmaları yapmak
- - Enerji
nakil hatları söz konusu olduğunda bunun Arnavutluk üzerinden geçişini
sağlayacak anlaşmalar yapmak
- - Tüm
bir Arnavut bölgesi düşünülerek, ilaç, cam, kimyasal maddeler, madencilik ve
benzeri alanlarda sanayi tesisleri kurulmasına yönelik anlaşmalar yapmak
- - Tahran’ın
Rusya ve Sırbistan ile olan iyi ilişkileri üzerinden Kosova meselesinin
çözümünü Batı’nın tekelinden çıkarmayı denemek.
Elbette bunlar yapılabileceklerin bir kısmıdır. Bir Arnavut olarak
ben, Rama’dan bundan fazlasını bekliyorum. Ümit ediyorum ki, Tiran Tahran’a
doğru bir adım attığında Tahran Tiran’ı kucaklamak için iki adım atacaktır.