Yakın zaman evvel MAZLUMDER
bünyesindeki bazı arkadaşlarımız MAZLUMDER’i rotadan çıkmakla itham ederek
üyelikten istifa ettiklerini açıkladılar. Bunların bir kısmı aynı zamanda İHH
yönetiminde yer alan insanlardı. Bu arkadaşlarımıza göre MAZLUMDER Suriye
meselesi dahil olmak üzere bazı meselelerde kuruluş amacına aykırı faaliyet ve
açıklamalarda bulunmuştu. “Çamur attım, kaçtım”, demenin kolay olduğu sanılmasın diye,
yönetiminde yer aldığım MAZLUMDER Kocaeli Şubesi’nin Suriye konusundaki basın
açıklamasından evvel tartışmaya açtığı soruları paylaşmak istiyorum. Böylelikle
bizi rotadan çıkmakla itham eden arkadaşlarımızın da benzer sorular ve cevaplar
üzerinde çalışıp çalışmadıklarını anlamak için onlara bir fırsat, bir cevap
hakkı tanımış olalım.
MAZLUMDER Kocaeli Şubesi olarak Suriye
konulu açıklamamızdan evvel şu soruları gündeme getirip tartıştık:
“1- Suriye'deki halk Suriye
topraklarının tarihi sahibi bir halk değil midir? Bu halk bu toprakların
yabancısı mıdır?
2- Suriye'deki rejim bu halkın içinden
birilerinin icat ettiği ve benimsettiği veya dayattığı ama kurucusu ve
idarecisi Suriyeliler olan bir rejim değil midir?
3- Suriye Ordusu Suriye halkından
oluşan bir ordu değil midir?
4- Suriye rejimi ve ordusu bir işgal idaresi
midir?
5- Suriye rejimi ile ihtilafın kaynağı
sadece itikadi midir?
6- Suriye rejimini değiştirme çağrısı
halk üzerinde nasıl bir yankı bulmuştur?
7- Suriye rejiminin barışçıl eylemlerle
değişmesi isteğindeki insanlar niçin meydanlardan çekilmiştir?
8- Suriye rejiminin barışçıl
gösterileri şiddetle bastırması halkı korkutmuştur yönündeki savunma
"herkes savaşmaya hazır, silah bekliyor" söylemi karşısında ne derece
gerçekçidir?
9- Suriye rejimine yönelik silahlı
mücadeleyi teşvik Suriye halkını birbirine kırdırmak anlamına gelmemekte midir?
10- Suriye halkı bu toprağın asli
sahibi ise, orada bir işgal rejimi ve ordusu değil de, beğenmediğimiz bir rejim
ve ordu varsa, bu rejimin düşmesi için silahlı mücadeleye diğer coğrafyalardan
katılımları meşru görmek ne anlama gelmektedir?
11- Suriye rejiminin değişmesinin tek
yolu silahlı mücadeledir söyleminin sahipleri kimlerdir? Bu söylemin sahipleri
bunda niçin ısrarcıdır?
12- Suriye rejimi anayasa ve kanunlar
düzeyinde hiçbir ıslah sağlamamış mıdır?
13- Suriye rejimi rejimin temeli Baas
Partisini halkın önderliği konumundan çıkarmış olmasına ve çok partili hayatı
kabul etmesine rağmen sivil yollarla mücadeleye dönmenin önüne kimler
geçmektedir?
14- Suriye rejiminin her an
yıkılabileceği iki yıl boyunca durmaksızın tekrar edilmesine rağmen hala da
buna dair bir işaretin olmaması silahlı mücadelenin başarısını sorgulamayı
gerektirmez mi?
15- Suriye rejimi ve silahlı muhalefet
arasında süren çatışmada kurbanların sayısını kim belirlemektedir? Bu rakamlar
niçin resmi rakamlar gibi kabul görmektedir?
16- İlan edilen rakamlar göz önünde
tutulursa, 70 bin insanın barışçıl gösterilerde öldürüldüğünü varsaydığımız bir
halde bir rejimin ayakta kalması ne derece mümkün olabilirdi?
17- Tüm İslam Dünyasının düşmanı Batılı
ülkeler nasıl birden bire dostumuz haline dönüşüverdi? Bu ülkeler işgal
planlarından vazgeçip ordularını topraklarımızdan çekerek bizden özür dileyip
çaldıklarını geri mi verdiler?
18- Suriye rejiminin silah zoruyla
değiştirilmesine karşı çıkan ülkeler Türkiye'nin politikalarının takipçisi ve
tatbikçisi olmak zorundalar mı?
19- Türkiye hiçbir gerçek etkiye sahip
olmadığı bir alanda öne geçmek ve Suriye halkının kimi unsurlarını yanıltmak
suretiyle bu meseleyi barışçıl çözüm alanından çıkarmış değil midir?
20- Türkiye böyle bir sürece önderlik
ederek uluslararası hukuku ve ikili anlaşmaları ihlal etmiş değil midir?
21- Türk hükümeti sivil toplum
kuruluşlarını politik bir amaç için seferber etmiş değil midir?
22- Türk hükümeti çatışmalar sebebiyle
yerlerinden yurtlarından olan insanlar için harcadığı parayı barışçıl geçiş
sürecinde kendine yakın insanların siyasi başarısını temin için harcamış
olsaydı daha önemli bir mevzi kazanmış olmaz mıydı?
23- Hummalı bir şekilde yardım toplayan
kuruluşlar bunları kimlere ulaştırmakta, kimlere teslim etmektedirler?
24-Yardım kuruluşlarının
yöneticilerinin Suriye muhalefeti için silah temini çağrısında bulunmaları ne
derece doğrudur?
25- Yardım kuruluşu mütevellilerinin
siyasal demeçler vermeleri, ülkeleri hizaya çekme arzuları ne derece makuldür?
26- Yardım kuruluşları toplanan
yardımın toplanması ve dağıtılması aşamalarında şeffaf mıdır?”
Tüm bu sorulara verilen cevapların
neticesinde, Suriye'de rejimin ıslah edilmesini ama bunun şiddetten uzak bir
şekilde yapılmasını isteyen milyonlarca insanın var olduğu, bunların sosyal,
siyasal, kültürel, ekonomik hayatın devamını sağlamak üzere işlerine gitmeye
devam ettikleri, Suriye halkının rejimin silah zoruyla değiştirilmesini onaylamadığı,
Suriye halkının dışarıdan bir müdahaleyi istemediği, Türkiye dahil, Suriye’ye
bu yolla müdahale eden ülkelerin şiddeti yaygınlaştırdığı ve süreci uzattığı kanaatine
varıp 15 Mart 2013 tarihinde şu açıklamayı yaptık:
“Sivil toplumun bir
üyesi ve insan hakları kuruluşu olarak MAZLUMDER Kocaeli Şubesi Suriye’de
yaşanan ve ikinci yılını dolduran huzursuzluğa dair aşağıdaki hususları not
eder:
-Her
şeyden evvel Suriye halkını bir bütün telakki ettiğimizi ve tümünün acılarını
paylaştığımızı bildiriyor, uluslararası emperyalist stratejilere
eklemlenmeden bu zor günleri bir an evvel atlatmalarını temenni ediyoruz.
-Suriye
halkının; kendi kaderini tayin etme hakkını ve bu hakkı serbest seçimler
yoluyla kullanma iradesini destekliyoruz.
-Hiçbir
kesimi ayırmaksızın, iç barışın Suriye halkının hakkı olduğuna ve herkesin bu
amaca hizmet edecek barışçıl idealler ve eylemlere destek vermesi; ihtilafları
ve nefreti körükleyici, Suriye halkını ayrıştırıcı/ parçalayıcı faaliyetlerden
uzak durması gerekliliğine inanıyoruz.
-Suriye’deki
huzursuzluğu şiddet yoluyla nihayete erdireceğini ilan eden (ulusal yada
uluslararası) tüm projelerin insan haklarının ihlaline de kapı
araladığını ve bunun neticesinde Suriye hükümeti ve muhalifler arasında devam
eden çatışmaların hak ihlallerine sebebiyet verdiği, çatışmanın odağında kalan
ve kahir ekseriyetini kadın, çocuk ve yaşlıları mağdur bırakarak) hak
ihlallerine sebep olduklarını, bölgede insan haklarına saygılı bir yönetim
idealine ulaşılması için iç savaşın sürdürülebilir bir yol olmadığını
düşünüyoruz.
-Suriye’deki
huzursuzluğa bir şekilde müdahil olmuş herkesi, hangi taraftan gelirse gelsin,
insan hakları ihlallerine karşı duyarlı olmaya davet ediyoruz.
-Hiçbir
hükümetin fikri ve siyasi uzantısı/ aracı değiliz ve Suriye meselesini
hükümetlerin bakış açılarından bağımsız, hak ihlalleri ekseninde ele
alıyoruz.
-Diğer
ülkelerin vatandaşlarının Suriye’deki huzursuzluğun ve hak ihlallerinin
artmasına sebep olacak her türlü faaliyetini barışın tesisini geciktirici,
ayrışmaları derinleştirici ve barış çabalarını baltalayıcı/ değersizleştirici
mahiyette telakki ediyoruz.
-İnsan
haklarına duyarlı tüm kesimleri şiddete son verilmesi ve barışın tesisi için
sivil çabaları arttırmaya davet ediyoruz.
Kamuoyuna
saygıyla duyurulur.” (http://kocaeli.mazlumder.org/faaliyetler/detay/basin-aciklamalari/1/mazlumder-kocaeli-subesi-basin-aciklamasi/9801
)
Üzülerek söylemeliyim ki, bugün
MAZLUMDER’i ilkelerinden sapmakla itham eden arkadaşlarımızı bu noktaya savuran
şeylerden birisi de onların yardım faaliyetlerini organize ediş biçimlerini
sorgulamamız olmuştur. MAZLUMDER Kocaeli Şubesi nasıl bir karar süreci
işlettiğini apaçık ortaya koyabiliyor. İHH – MAZLUMDER ikileminde kalıp da
güçten ve paradan yana tavır alanlar da nasıl bir karar süreci işlettiklerini
apaçık ortaya koyabiliyorlar mı?
Biz, arkadaşlarımızın aramızdan
ayrılmasına yol açan kararımızın hesabını vermeye hazırız. Onlar da Kocaeli’den
toplayıp yolladıkları yardımları tekbirler eşliğinde kafa kesen katillere
ulaştırmanın hesabını vermeye hazırlar mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder